IP Quarterly Newsletter - Issue 4 (Trukish)

EA
Esin Attorney Partnership

Contributor

Esin Attorney Partnership, a member firm of Baker & McKenzie International, has long been a leading provider of legal services in the Turkish market. We have a total of nearly 140 staff, including over 90 lawyers, serving some of the largest Turkish and multinational corporations. Our clients benefit from on-the-ground assistance that reflects a deep understanding of the country's legal, regulatory and commercial practices, while also having access to the full-service, international and foreign law advice of the world's leading global law firm. We help our clients capture and optimize opportunities in Turkey's dynamic market, including the key growth areas of mergers and acquisitions, infrastructure development, private equity and real estate. In addition, we are one of the few firms that can offer services in areas such as compliance, tax, employment, and competition law — vital for companies doing business in Turkey.
Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin ("FSHHM") bir YİDK karar iptal davasında verdiği gerekçeli kararlar, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ("BAM")...
Turkey Intellectual Property
To print this article, all you need is to be registered or login on Mondaq.com.

01 Ankara Bölge Adliye Mahkemesi'nden YİDK Karar İptal Davalarındaki Usul Sorunlarına İlişkin İki Önemli Karar

A. Giriş

Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin ("FSHHM") bir YİDK karar iptal davasında verdiği gerekçeli kararlar, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi ("BAM") tarafından davanın esasına ilişkin bir inceleme yapılmaksızın usulden iki kez kaldırmış ve davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iade edilmiştir. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi'nin ilk kararı, davaya konu marka görselinin gerekçeli kararda yer alması nedeniyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ("HMK") ihlal edildiğine ilişkindir. İkinci karar ise, iflas edenin davacı veya davalı olduğu hukuk davalarının durması ve ancak ikinci alacaklılar toplantısından on gün sonra devam edebilmesi kuralının ihlali nedeniyle 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'na ("İİK") aykırılıkla ilgilidir.

B. İlk BAM Kararı - HMK'ya aykırılık

Türk Patent ve Marka Kurumu ("TÜRKPATENT") Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu ("YİDK") tarafından, yayıma ve akabinde karara itirazın reddedilmesinin ardından davacı şirket, Aralık 2016'da Ankara FSHHM nezdinde YİDK kararının iptali ve davaya konu markanın hükümsüz kılınması talebiyle marka sahibi şirket ile müşterek davalı sıfatıyla TÜRKPATENT aleyhine YİDK karar iptal davası açmıştır.

Davaya konu marka TÜRKPATENT siciline görsel bir marka olarak kaydedilmiştir ve marka adı, marka sahibi davalı şirket tarafından TÜRKPATENT sicilinde "şekil" olarak belirtilmiştir. Ancak, davaya konu marka esasen davacının tanınmış seri markalarıyla aynı bir takım harflerin stilize edilmiş bir versiyonudur Dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda davacının lehine olacak şekilde YİDK kararının iptali ve davaya konu markanın hükümsüz kılınması şartlarının oluştuğu yönünde görüş bildirilmiştir. Yargılamanın sonuçlanmasını takiben, Ankara FSHHM davayı kabul ederek YİDK kararının iptaline ve davaya konu markanın hükümsüzlüğüne karar vermiştir. Davaya konu markanın TÜRKPATENT sicilinde "şekil" olarak belirtilmesi ve bir görselden oluşması karşısında, Ankara FSHHM gerekçeli kararında marka görseline de yer vermiştir.

Akabinde TÜRKPATENT, Ankara FSHHM'nin gerekçeli kararına karşı Ankara BAM nezdinde istinaf başvurusunda bulunmuştur.

Ankara BAM ilk kararında, mahkemelerin gerektiğinde hükmün eki niteliğindeki kroki ve şekillere, kararın eki olarak yer verebilmelerine karşın, hükmün gerekçe kısmında HMK'nın 297. maddesi4 ve Anayasa'nın 141. maddesi5 hükümlerine uygun düşmeyecek biçimde şekillere yer verilmesinin davadan davalar çıkmasına, tarafların yeniden uyuşmazlığa düşmelerine ve infazda tereddüt yaşanmasına neden olabileceğine hükmetmiştir. Ankara BAM, renk, boyut ve diğer özelliklerden yoksun bir şekilde markaların ve tasarımların gerekçeli karara eksik yansıtılmalarının yanıltıcı sonuçlara neden olabileceğini belirtmiştir.

Bu doğrultuda Ankara BAM, Yargıtay'ın bir dizi kararına da atıfta bulunarak, mahkeme kararının gerekçe kısmında davaya konu markaya ilişkin görünüme yer verilmiş olmasının HMK'nın 297. maddesine uygun olmadığı gerekçesiyle Ankara FSHHM'nin kararını kaldırmıştır. Ankara BAM, hukuki denetimin yanında aynı zamanda maddi vakıa incelemesi yaparak tahkikat sonucuna göre yeniden esas hakkında hüküm kurma veya hükmün gerekçesini düzelterek yeniden esas hakkında karar vermeye yetkili olsa da, bu davada hukuki ve fiili incelemeye elverişli bir karar bulunmadığından bahisle dosyanın davanın yeniden görülmesi için Ankara FSHHM'ye iadesine karar vermiştir.

C. İkinci BAM Kararı - İİK'ya aykırılık

Akabinde, dosya Ankara FSHHM'ye iade edilmiş ve yeni bir esas numarası almıştır. Bu arada, davaya konu markanın sahibi davalı şirket iflas etmiş ve tasfiye sürecine girmiştir. Dosyanın iadesini takip eden ilk duruşmada, Ankara FSHHM, tasfiye süreci ve iflas kararının kesinleşmesi hakkında bilgi alınmasına ve yargılamanın ikinci alacaklılar toplantısından on gün sonrasına kadar durdurulmasına karar vermiştir.

Ancak bir sonraki duruşmada Ankara FSHHM bir kez daha davanın kabulüne hükmetmiş ve fakat gerekçeli karardan davaya konu marka görselini çıkartmıştır. Ankara FSHHM ikinci gerekçeli kararında, daha önce yargılamanın ikinci alacaklılar toplantısından on gün sonraya kadar durdurulmasına karar verilmişse de, duruşmaların yoğunluğu ve seri dosyalar nedeniyle bu ara karardan vazgeçilerek, ikinci alacaklılar toplantısı beklenilmeksizin davanın esası hakkında karar verildiğini belirtmiştir.

TÜRKPATENT, Ankara FSHHM'nin ikinci gerekçeli kararına karşı Ankara BAM nezdinde bir kez daha istinaf başvurusunda bulunmuştur.

Ankara BAM ikinci kararında, davalı hakkında verilen iflas kararının kesinleşmediği, ikinci alacaklılar toplantısının henüz yapılmadığı ve herhangi bir günün de tespit edilmediği hususlarının dosyadan anlaşıldığını kaydetmiştir. Ankara BAM, Ankara FSHHM'nin İİK'nın 194/1. maddesi6 uyarınca ikinci alacaklılar toplantısını bekletici mesele yapmışken ve ayrıca yargılamanın durduğu müddetçe herhangi bir karar verilemeyeceği hususunu gözden kaçırarak işin esasına yönelik hüküm kurmasının hatalı olduğuna hükmetmiştir.

Bu kapsamda Ankara BAM, Ankara FSHHM'nin ikinci kararını İİK'ya aykırılık nedeniyle ikinci kez kaldırmış ve dosyanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine hükmetmiştir. Dosya yeni bir esas numarası almış olup, Ankara FSHHM nezdinde derdesttir.

D. Sonuç ve Değerlendirmeler

Ankara BAM'ın kararları, ilk derece mahkemelerinin usul kurallarını sıkı bir şekilde takip etmelerinin ve yargılamanın her aşamasında bu kurallara uymalarının ne derece önemli olduğunu göstermektedir. Öncelikle, davaya konu marka(lar) sadece görsel unsurlardan oluşsa dahi, ilk derece mahkemelerinin gerekçeli kararlarında davaya konu marka görseline yer verilmemesi gerekmektedir. İkinci olarak, davanın taraflardan birisinin iflas etmesi ve tasfiye sürecinde olması halinde, ilk derece mahkemelerinin davanın esasına ilişkin kararı değişmeyecek olsa bile, İİK uyarınca yargılamanın durdurulması gerekmektedir.

Usul kurallarına uyulmaması, uyuşmazlıkların nihai çözümüne ilişkin zaman çizelgesini de ciddi şekilde etkilemektedir. Bu makalede ele aldığımız dava konusu markanın başvuru tarihi Aralık 2014'tür ve marka üzerindeki ihtilaf neredeyse on yıldır devam etmektedir. YİDK karar iptal davasının neredeyse 7 yıldır derdest olduğu, Ankara BAM'ın davanın esasını henüz incelememiş olduğu ve Yargıtay nezdinde bir temyiz aşamasının daha bulunduğu göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye'de fikri mülkiyet hukukuna ilişkin yargılama süreçlerinin oldukça uzun sürebildiği görülmektedir.

Hak sahiplerinin dikkat etmesi gereken son bir husus, YİDK kararlarına karşı açılan iptal davalarının hem TÜRKPATENT'e hem de davaya konu marka(lar)ın sahip(ler)ine karşı müşterek davalı olarak açılmasıdır. TÜRKPATENT'in idari bir kurum olması ve aleyhe bir kararın mali yükünü üstlenme olasılığı taşıması karşısında, TÜRKPATENT, esasa ilişkin başarı şansından bağımsız olarak, aleyhte olan ilk derece mahkemesi kararlarına karşı neredeyse her zaman BAM nezdinde istinaf ve Yargıtay nezdinde temyiz başvurusunda bulunmaktadır.

Öte yandan, marka hükümsüzlük davaları yalnızca ihtilaf konusu marka(lar)ın sahip(ler)i aleyhine açılır ve sahip(ler)i dosyayı istinaf veya temyiz mahkemeleri nezdinde takip etmemeye karar verebilir. YİDK kararına karşı iptal davası açmanın veya doğrudan marka hükümsüzlük davası açmanın avantaj ve dezavantajları değerlendirilirken bu husus göz önünde bulundurulmalıdır; zira istinaf ve temyiz kanun yoluna başvurulması ilk derece mahkemesi kararının kesinleşme sürecini önemli ölçüde uzatabilmektedir.

02 Avrupa Komisyonu 2023 Türkiye Raporu: Fikri Mülkiyet Hukukuna İlişkin Tespitler

A. Rapor'un Kapsamı ve Önemi

1999 yılında aday ülke statüsü tanınan Türkiye ile Avrupa Birliği ("AB") arasında, Ekim 2005'ten bu yana katılım müzakereleri yürütülmektedir. Katılım müzakereleri çerçevesinde aralarında fikri mülkiyet hukukunun da bulunduğu 16 fasıl açılmış ve 1 fasıl geçici olarak kapatılmıştır. Bununla birlikte katılım müzakereleri 2018 yılından bu yana duraklama sürecindedir.

Avrupa Komisyonu ("Komisyon"), aday ülkeler ile potansiyel aday ülkeler için her yıl ülke raporları yayımlamaktadır. Bu kapsamda ülkemiz için hazırlanan 25. rapor olan 2023 Türkiye Raporu ("Rapor") 8 Kasım 2023 tarihinde yayımlanmıştır16. Bu yazıda, okuyuculara Türkiye'de fikri mülkiyet hukukunun durumuna ilişkin Komisyon'un tespitleri aktarılacaktır.

B. Rapor'un Fikri Mülkiyet Hukukuna İlişkin Tespitleri

Rapor'da yer verilen tespitler telif hakları ve bağlantı haklar, sınai mülkiyet hakları ve hakların icrası olmak üzere üç ana başlık altında incelenmektedir. AB nezdinde, hem kitapları, filmleri, bilgisayar programlarını veya (radyo-televizyon) yayınlarını koruyan telif hakları ve bağlantılı haklar, hem de patent, marka, tasarım, biyo-teknolojik buluşlar veya ilaçları koruyan sınai mülkiyet hakları ile bu hakların icrasına ilişkin mevzuat çeşitli tüzük17 ve direktifler18 ile uyumlaştırılmıştır.

Komisyon, Türkiye'nin AB mevzuatı ile uyumluluk açısından iyi bir noktada bulunduğunu ve fakat bir önceki yılda yapılan tavsiyeler19 üzerine hiçbir ilerleme kaydedilmediğini20 ifade etmektedir. Komisyon'a göre Türkiye'nin üzerinde eğilmesini gerektiren başlıca sorunlar mevzuattaki bir kısım tutarsızlıkların yanı sıra adli süreçler başta olmak üzere uygulama ve icraya ilişkin sorunlardır.

Telif hakları ve bağlantı haklara ilişkin olarak, Türkiye'nin, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nda ("FSEK") yaptığı değişiklik ile teknolojik önlemlerin etkisiz kılınmasına karşı yasal korumayı, bilgisayar programlarına ek olarak eserleri, icraları, fonogramları, yapımları ve yayınları kapsayacak şekilde genişlettiği vurgulanmıştır21.

Özellikle teknolojik gelişmeler ışığında, FSEK'in telif hakları ve bağlantı haklara ilişkin yeterli koruma sağlayacak şekilde bütünüyle modernizasyonun henüz gerçekleştirilmediğinin altı çizilmiştir. Komisyon'a göre toplu hak yönetimi, meslek birliklerine ilişkin özerklik ve denetim eksikliği ile meslek birliklerinin yönetiminde yabancı hak sahiplerine karşı ayrımcılık yapılması gibi sistematik sorunlar süregelmektedir.

Komisyon ayrıca şahsi kopyalama harçlarının adil dağıtımı, lisanslama zorlukları, çevrimiçi eğitim istisnalarına ilişkin belirsizler, temsil hakkı sorunları, telif hakkı korumasında olan materyallerin çevrimiçi platformlar ve tanınmış e-ticaret siteleri aracılığıyla izinsiz kullanımı gibi bir dizi sorunun çözüme kavuşturulmayı beklediğinin altını çizmektedir. Bu noktada mevzuatımızın Dijital Tek Markette Telif ve Bağlantılı Haklar Direktifi'ne22 uyumu henüz sağlanmamıştır.

Sınai mülkiyet haklarına ilişkin olarak, TÜRKPATENT'in idari kapasitesini güçlendirme ve hizmetlerini dijitalleştirme çalışmalarının devam ettiği ifade edilmiştir. Komisyon'a göre marka hukukunda "kötü niyet" kavramının kesin bir tanımının bulunmaması, kötü niyetli markalara ilişkin hükümsüzlük prosedürünü etkisiz hale getirmektedir. Markalara ilişkin iptal, itiraz ve hükümsüzlük prosedürlerinin pahalı olduğu ve uzun sürdüğünün altı çizilmiştir. Ülkemizde patentlere ilişkin Ek Koruma Sertifikası'na23 yönelik bir düzenleme bulunmamaktadır.

Komisyon'un üzerinde durduğu bir diğer husus, farmasötik ve zirai kimyasal ürünler için ruhsat alma sürecinde üretilen ve açıklanmayan test ve diğer verilerin korunmasına yönelik etkin bir sistemin yokluğudur. Komisyon'a göre Türkiye'de 2005 yılından bu yana bir veri koruma rejimi olsa da, bu rejimin kapsamı sınırlıdır ve biyolojik ürünler ile kombinasyon ürünlerini kapsamamaktadır. Ayrıca öngörülen koruma süresi de sınırlıdır. Mevzuatımızda veri koruma rejiminde süre patent süresi ile ilişkilendirildiğinden, patent süresinin sona ermesi akabinde veri koruması da otomatik olarak kaybedilmektedir.

Rapor'da en çok üzerinde durulan konu fikri ve sınai mülkiyet haklarının icrasıdır. Komisyon'a göre ceza mahkemeleri mevzuatta daha yüksek cezaların varlığına rağmen ticari ölçekteki hak ihlallerine ilişkin nadiren caydırıcı para cezalarına hükmetmektedir. Hak sahipleri, istinaf ve temyiz mahkemeleri de dahil olmak üzere yargı süreçlerinin verimsiz olduğu yönünde görüş bildirmektedir. Hak sahipleri, ihtiyati tedbir kararları ile maddi tazminat taleplerinin karara bağlanmasında zorluklar ve tutarsızlıklarla karşılaşmakta, taklit malların depolanması ve imhasında mali yükler de dahil çeşitli problemler yaşamakta ve bilirkişi görüşlerinin aşırı kullanıldığından yakınmaktadırlar.

Hak sahipleri tarafından sunulan güçlü kanıtlara rağmen, çok az sayıda arama ve el koyma kararı verilmekte ve çok az sayıda taklit mal ele geçirilmektedir. Cumhuriyet savcılarının ve hakimlerin iddiaların ispatı için hak sahiplerinden makul olmayan ek kanıtlar talep ettiği ifade edilmektedir. İhtiyati tedbir kararlarının alınması oldukça güçtür ve yargı makamları tarafından verilen cezaların caydırıcılık seviyesi düşüktür. Başta polisler ve hakimler olmak üzere, icra makamlarının fikri ve sınai mülkiyet haklarının ihlallerine yönelik alınan aksiyonların etkinliğini arttırmaları gerekmektedir.

Komisyon, Türkiye'de son yıllarda fikri ve sınai haklar mahkemelerinin sayısının azaldığını, bu durumun mahkeme kararlarının kalitesi ve tutarlığını olumsuz yönde etkilediğini bildirmektedir.

Fiziksel pazar yerlerinde taklitle mücadeleye yönelik eylemler yetersiz kalmaktadır. 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ile uygulama yönetmeliği, uyar-kaldır (notice and take-down) prosedürüne ilişkin yeni hükümler getirerek fikri ve sınai mülkiyet haklarının ihlaline ilişkin şikayetlerde elektronik ticaret hizmet sağlayıcıları ile aracı hizmet sağlayıcılarının sorumluluğuna açıklık getirmiştir. Bununla birlikte tanınmış elektronik ticaret pazar yerlerinde taklit malların satışında bir artış yaşandığını vurgulayan Komisyon, Türkiye'nin hak ihlallerini önlemek amacıyla uyar-kaldır prosedürlerini uygulamasının önemli olacağını vurgulamaktadır.

El koyma amaçlı gümrük başvuruları 2021 yılında 2.431 iken, bu sayı 2022 yılında 2.637 olmuştur. Bununla birlikte Türkiye, taklit mallarla mücadele etmek için, AB'ye giren taklit mal sayısı bakımından ikinci büyük kaynak ülke olmasına neden olan transit ve ihracat mallarına yönelik gümrük uygulamalarını iyileştirmelidir24. Türkiye'den gelen ve AB sınırlarında gümrük makamları tarafından el konulan malların sayısı artmıştır. Taklit mallar, gıda ve alkollü içeceklerden araçlara, araç aksesuarlarına ve yedek parçalara kadar geniş bir ürün yelpazesini ilgilendirmektedir. Türkiye'de yürürlükte bulunan gümrük mevzuatı, AB müktesebatı ile tam olarak uyumlu değildir.

Komisyon'a göre taklit ve korsan faaliyetlerin kamu sağlığı, tüketici güvenliği, hukukun üstünlüğü, işgücü piyasasına yönelik yarattığı tehditler ile fikri ve sınai mülkiyet haklarının yoğun olduğu sektörlerin yarattığı ekonomik faydalar konusunda kamu kurumları tarafından organize edilen farkındalık kampanyaları sınırlıdır. Fikri ve sınai mülkiyet haklarının icrası ile Türkiye'den AB'ye taklit mal ticaretine ilişkin akışın durdurulması için daha güçlü bir siyasi kararlılığa ihtiyaç vardır.

C. Sonuç ve Değerlendirmeler

Komisyon, yukarıda ayrıntılarına yer verilen tespitlerle bağlantılı olarak, Türkiye'nin önümüzdeki süreçte özellikle

  • Taklit ve korsan malların internet üzerinden satışı da dahil, fikri ve sınai mülkiyet haklarının ihlalleriyle etkin bir şekilde mücadele etmek için icraya yönelik tedbirlerin iyileştirilmesi, fikri ve sınai haklar mahkemelerinde uzmanlık düzeyinin arttırılması ile arama ve el koyma kararlarının alınmasındaki prosedürel zorlukların giderilmesi,
  • Özellikle hızlandırılmış ve basitleştirilmiş imha prosedürlerine ilişkin fikri ve sınai mülkiyet hakkı sahipleriyle işbirliğinin geliştirilmesi,
  • Sistematik eksikliklerin analizini kolaylaştırmak amacıyla, özellikle adli süreçlere ilişkin doğru istatistiki verilerin toplanmasının ve işlenmesinin sağlanması

hususları üzerinde yoğunlaşmasını tavsiye etmektedir.

Rapor'da yer alan tespitler, Türkiye'nin mevzuat uyumu noktasında iyi bir noktada bulunduğu ve fakat hakların icrasının zayıf kaldığı çıkarımına dayanmaktadır. Ülkemizin Çin'den sonra AB'ye giren taklit mal sayısı bakımından ikinci büyük kaynak ülke olması da Komisyon'un hak icrasında görülen eksikliklere her yıl geniş bir yer ayırmasına neden olmaktadır. Ayrıca bir önceki rapora göre ilerleme kaydedilmediği belirtildiğinden, Rapor'da yer alan tavsiyeler 2022 yılındaki tavsiyeler ile aynıdır

2022 raporunda yer verilen tespitler ile 2023 Rapor'unda yer alan tespitler arasında bir kısım farklılıklar göze çarpmaktadır. Geçen yıl Kovid-19 salgınının etkileri üzerinde de durulmuşken, bu yıl Kovid19'dan hiç söz edilmemektedir. Bu atfın çıkartılmasıyla Komisyon'un salgının fikri ve sınai haklar üzerindeki etkilerinin tamamen veya çok büyük oranda ortadan kalktığı kanaatinde olduğu çıkarımı yapılabilir

2022 yılındaki tanınmış markalara ilişkin hukuki belirsizliğin devam ettiği tespiti, bu yıl yerini kötü niyete ilişkin tanımın olmamasına bırakmıştır. Buna göre tanınmış markalara ilişkin başvuruların hukuki durumuna ilişkin belirsizlikler sona mı ermiştir? Öte yandan Komisyon'un kötü niyet kavramına ilişkin kesin bir tanım eksikliği ile ne kastettiği belirsizdir. Zira 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu'nda olduğu gibi, AB Marka Tüzüğü'nde de kötü niyete ilişkin bir tanıma yer verilmemiştir. Kaldı ki hukukumuzda iyi niyetin esas olması ve kötü niyetin somut olaydaki durum ve şartlara göre değerlendirilmesi gerekliliği karşısında kanuni bir tanım çok daha farklı zorluklar yaratabilecektir. Her halükarda kötü niyet içtihat yolu ile sınırlarının netleştirilmesi gereken bir kavramdır.

Bir önceki raporda yer alan kamuoyunda taklitçilik ve korsancılığın meşrulaştırılmasının bunların küçük suçlar olduğuna dair köklü inançtan kaynaklandığı ve fakat bu suçların çoğunlukla örgütlü suç şebekeleri tarafından işlendiğine yönelik tespit 2023 Rapor'unda yer almamıştır. Kaldı ki 2022 tarihli raporda yer alan özellikle ilk tespitin hangi bilimsel veriye dayandığı belirsizdir. Son olarak Rapor'da 10 Ocak 2024 itibariyle marka iptaline ilişkin yetkinin Türk Patent ve Marka Kurumu'na geçecek olmasına ve bu durumun ortaya çıkaracağı sonuçlara hiç değinilmemiştir. Komisyon'un bu konuya 2024 yılında yayımlanacak raporda değinmesi beklenebilir.

Diğer pek çok fasıla nazaran ülkemiz fikri mülkiyet hukuku faslında önemli bir aşama kaydetmiştir. Komisyon'un özellikle hak icrasına yönelik tavsiyelerinin hayata geçirilmesi, Türkiye'nin önümüzdeki süreçte fikri mülkiyet hukuku faslını kapatmaya bir adım daha yaklaşmasını sağlayacaktır.

03 Üç Boyutlu Baskı Teknolojisinin Fikri Mülkiyet Haklarına Getirdiği İhlal Tehdidine Hızlı ve Genel Bakış

Üç boyutlu baskı teknolojisi ("3D Printing Technology") nedir?

Üç boyutlu baskı teknolojisi, 1980'lerin sonlarına doğru ortaya çıkan ve hızlı, ucuz ve çabuk prototipleme, üretim veya çoğaltma teknolojilerini kapsayacak şekilde kullanılagelen bir terimdir. Üç boyutlu baskı teknolojisine ilişkin süreç, baskısı gerçekleştirilecek olan nesnenin ya da cismin üç boyutlu baskı teknolojisine sahip bir yazılım veya üç boyutlu baskı teknolojisine sahip bir yazıcı kullanılarak dijital bir dosya halinde biçimlendirildiği aşama ile başlamaktadır. Söz konusu dijital formdaki dosya daha sonra, eritilmiş hammaddenin katmanlar halinde birleştirilmesi suretiyle dijital dosyada bulunan modellemeyi fiziki formdaki üç boyutlu bir nesneye dönüştüren özel bir yazılıma sahip bir yazıcıya aktarılır.

Üç boyutlu baskı teknolojisi kullanılmak suretiyle meydana getirilen pek çok ürün geleneksel olarak büyük miktarlardaki hammaddenin daha küçük parçalara ayrılması ve akabinde tekrar bir araya getirilmesiyle üretilmektedir. Artık üç boyutlu baskı teknolojisi sayesinde, üretim her zamankinden daha maliyetsiz, pratik ve verimli hale gelmiştir.

Üç boyutlu baskı teknolojisine sahip günümüz yazıcılarında plastikten seramiğe, metalden karma nitelikteki malzemelere kadar uzanan geniş bir yelpazedeki çeşitli malzemelerin hammadde olarak kullanılması mümkün hale gelmiştir. Üç boyutlu baskı teknolojisine ilişkin üretim sürecinde kullanılan malzeme yelpazesinin genişlemesi çok sayıda sektörü olumlu etkilemekte olup inovasyon ve yenilik alanında benzersiz fırsatları beraberinde getirmektedir. Üç boyutlu baskı teknolojisine sahip yazıcıların artık daha az maliyetli olması ve bununla birlikte, üretim getirisi ve kar marjının milyarlara ulaşmasıyla birlikte, üç boyutlu baskı teknolojisine sahip yazıcılar evsel kullanım için dahi tercih edilmektedir. Bu imkan, fikri mülkiyet hak ihlallerinin artmasına ve bu ihlallerin tespit ve kontrolünün zorlaşmasına sebep olabilmektedir.

Üç boyutlu baskı teknolojisi ve fikri mülkiyet hakları

Üç boyutlu baskı teknolojisinin gelişmesi bu teknolojiye sahip yazıcıların daha kompakt ve taşınabilir ebatlarda üretilmesine, böylelikle daha da yaygınlık kazanarak evlerde dahi bireysel kullanım amacıyla tercih edilmesine sebebiyet vermiştir. Her ne kadar teknik ve uzmanlık gereklilikleri yönünden uğraş gerektiren bir alan olsa da üç boyutlu baskı teknolojisi, pek çok farklı alan yönünden üretim kolaylığı ve pratikliği sağladığından sıklıkla tercih edilmektedir.

Her ne kadar üç boyutlu baskı teknolojisi gerek bireysel çapta gerekse sektörel olarak üretim sürecini daha az maliyetli, hızlı ve pratik hale getirmekteyse de bu teknolojinin sunduğu söz konusu pratik faydalar, bu teknolojinin fikri mülkiyet hakları nezdinde yaratabileceği olası tehditlerin de irdelenmesi gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Nitekim üç boyutlu baskı teknolojisinin, üçüncü bir tarafın patent, faydalı model, telif veya tasarım hakkına tabi olarak korunan bir ürün, buluş, eser veya biçimin üretilmesinde kullanılması söz konusu olabilmektedir. Bu teknoloji üçüncü kişilere ait fikri mülkiyet haklarının ihlaline sebebiyet verebilecek üretim süreçlerinin kolaylıkla yürütülmesinin de önünü açmaktadır.

Nitekim, üç boyutlu baskı teknolojisinin fikri mülkiyet hakları nezdinde yarattığı ihlal tehdidinin farkına varan çeşitli hak sahipleri kendi ürünlerinin, bu teknolojinin kullanılması suretiyle üçüncü kişiler tarafından üretilmesini engellemek amacıyla birtakım yöntemler geliştirmeye başlamıştır. Örneğin, yurtdışında mukim bir güvenlik şirketi, kendisi tarafından üretilen orijinal ürünleri bitki DNA'sı ile işaretleyerek bu ürünlerin üçüncü kişiler tarafından üç boyutlu baskı teknolojisi kullanılmak suretiyle izinsiz şekilde üretilmesinin önüne geçmektedir. Benzer şekilde, yurtdışında mukim başka bir firma kimyasalla işlenmiş bir parmak izi bileşenini, ürün yüzeyinin altına yerleştirmek suretiyle orijinal ürünlerin üç boyutlu baskı teknolojisi ile taklit edilmesinin önüne geçilebildiğini açıklamıştır.

Her ne kadar hak sahiplerinin, üçüncü kişiler tarafından üç boyutlu baskı teknolojisinin fikri mülkiyet haklarını ihlal edecek şekilde kullanmasının önüne geçmek amacıyla çeşitli önemler alma eğiliminde oldukları söylenebilirse de, söz konusu önlemler genellikle sofistike bir mühendislik çalışması ve yatırım gerektirdiğinden, her hak sahibinin bu önlemleri faal olarak alması mümkün olmamaktadır. Bunun karşısında üç boyutlu baskı teknolojisinin giderek daha az maliyetli, daha pratik ve daha kompakt bir üretim metodunu beraberinde getirerek yaygınlaşması, üçüncü kişilerin kötü niyetli girişimlerinin önünü açmaktadır. Kaldı ki üç boyutlu baskı teknolojisinin kısa zaman içinde gösterdiği yüksek ivmelenme karşısında, hak sahipleri tarafından yüksek maliyetler ve özenli çalışmalarla geliştirilen önlemlerin de zamanla bu teknolojinin hızlı gelişimi karşısında bir noktada etkisiz kalması kaçınılmaz olacaktır.

Dolayısıyla, üç boyutlu baskı teknolojisi kullanılmak suretiyle fikri mülkiyet haklarına yöneltilen ihlal tehdit ve eylemlerinin süreğen bir olgu olarak hayatımızda yer edinmesi beklenebilir. Hukukumuzda, üç boyutlu baskı teknolojisi kullanılarak üçüncü bir tarafın patent, faydalı model, telif veya tasarım hakkına tabi olarak korunan bir ürün, buluş, eser veya biçimin üretilmesi suretiyle söz konusu fikri mülkiyet haklarının ihlali durumunu öngören herhangi bir özel düzenleme bulunmamaktadır. Mevcut durumda üç boyutlu baskı teknolojisi kullanılarak ilgili fikri mülkiyet haklarının ihlal edilmesi söz konusu olursa, ihlale konu hakka ilişkin olarak 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ("SMK") ile 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda ("FSEK") yer verilen düzenlemeler uygulama alanı bulacaktır.

Her ne kadar üç boyutlu baskı teknolojisinin kullanılması suretiyle fikri mülkiyet hakları nezdinde gerçekleştirilen ihlal eylemleri yönünden FSEK ve SMK'da yer alan genel düzenlemelerin uygulama alanı bulması söz konusu olacaksa da, niteliği gereği üç boyutlu baskı teknolojisi kullanılmak suretiyle gerçekleştirilen ihlal eylemlerine yönelik aksiyon alınması, birtakım zorlukları da beraberinde getirebilecektir. Bu bağlamda, hak sahiplerinin karşılaşabileceği ilk ve en önemli zorluk, üç boyutlu baskı teknolojisini kullanmak suretiyle fikri mülkiyet haklarını ihlal edici şekilde üretim yapan kişinin/ kuruluşun tespitidir.

Hak ihlalinde bulunan tarafın, nispeten büyük bir üretici veya tüzel kişiliği bulunan bir firma olması halinde, hak sahibinin ilgili tarafı tespit ederek hukuki aksiyon alması kolaylaşacaktır. Bununla birlikte, üç boyutlu baskı teknolojisinin daha az maliyetli, çok daha pratik ve kompakt hale gelmesi, bu teknolojiye sahip yazıcıların bireyler tarafından evsel kullanım amacıyla tercih edilmesini ve bu teknoloji kullanılarak üretim yapılmasını da yaygınlaştırmıştır. Dolayısıyla, özellikle hak ihlalinde bulunan tarafın, evsel kullanım amacıyla satın aldığı üç boyutlu baskı teknolojisine sahip bir yazıcı ile üretim yapan bir gerçek kişi tacir olması halinde, ilgili kişinin kimliğinin tespit edilmesi çok güçleşebilecektir. Bu durumda hak ihlalinde bulunan kişinin kimliğinin tespit edilmesi çok maliyetli olabileceği gibi zaman ve emek isteyen bir çabaya yol açacaktır. Kaldı ki, üç boyutlu baskı teknolojisini kullanarak üretim yapan gerçek kişilerin sayısının gün be gün arttığı dikkate alındığında, hak ihlalinde bulunan her bir gerçek kişinin ilgili hak sahibi tarafından tespiti ve takibi pratik açıdan da mümkün olmayacaktır.

Hak sahiplerinin, kendilerine ait fikri mülkiyet hakları nezdinde ihlal teşkil edecek şekilde üretim yapan kişi/kuruluşların tespiti hususunda karşılaşmaları hayli olası olan bu zorluk, beraberinde başka bir hukuki problemi de getirmektedir. Nitekim, hak ihlali yaratacak şekilde üretim yapan kişi/kuruluşun tespit edilememesi halinde ilgili hak sahiplerinin, ihlali bizzat gerçekleştirememekle birlikte buna katkı sağlayan üçüncü kişiler aleyhine hukuki aksiyon alıp alamayacağı konusu da tartışmalıdır. Örneğin, bir patent hakkı sahibine ait ürünün üç boyutlu baskı teknolojisi kullanılarak üçüncü bir tarafça üretilmesi halinde esasen, kullanılan yazıcının üreticileri ve üç boyutlu baskı kartuşu tedarikçileri de -her ne kadar patent hakkına ihlal teşkil eden ürünün meydana getirilmesinde doğrudan rol almasalar dahi- dolaylı olarak patent hakkının ihlalini teşkil eden söz konusu eyleme iştirak etmiş olmaktadırlar. Her ne kadar somut olayın özelliklerine göre sorumluluk esasının farklılık göstermesi söz konusu olabilecekse de genel itibarıyla, patent hakkına ihlal teşkil eden ürünün meydana getirilmesinde kullanılan yazıcı ve kartuşun üreticilerinin, salt geliştirdikleri bu aygıtların patent hakkına ihlal teşkil eden bir üretimde üçüncü taraflarca kullanılmış olmasından bahisle hukuki sorumluluklarının ortaya çıkacağından bahsedilemeyecektir. Nitekim bu üreticilerin, ürettikleri aygıtların hukuka uygun bir menfaat ve amaca hizmet eden teknik ve temel cihazlar olduklarından bahisle mahkemeler nezdinde sorumluluktan ari tutulması daha olasıdır. Dolayısıyla, ihlal teşkil eden eyleme dolaylı olarak katkı sunan taraflara ilgili hak sahibince başarılı bir şekilde hukuki aksiyon alınması da -somut olay yönünden özellik arz edebilecek haller dışında- pek mümkün olmayacaktır.

Dolayısıyla, mevcut gelişmeler ışığında üç boyutlu baskı teknolojisinin gelişimi ve yaygınlığı ivmelenmiş olmakla birlikte, bu teknolojinin kullanılması suretiyle ortaya çıkan fikri mülkiyet hakkı ihlalleri yönünden hak sahiplerinin etkin hukuki korumadan istifade edebilmelerinin önünde azımsanamayacak zorlukların bulunduğu tartışmasızdır.

Sonuç

Üç boyutlu baskı teknolojisi günbegün gelişmekte ve çok daha pratik, çabuk ve masrafsız bir şekilde üretim yapmanın vazgeçilmez araçlarından biri halinde gelmektedir. Üç boyutlu baskı teknolojisi ile fikri mülkiyet hakları arasındaki ilişkinin ele alınması, bu teknolojinin kullanılması suretiyle üçüncü tarafların fikri mülkiyet hakkına tabi materyallerin üretilmesi halinde hak sahibinin alabileceği olası hukuki aksiyonların sınırlarının daha iyi çizilebilmesi için büyük önem teşkil etmektedir.

Özetlemek gerekirse, fikri mülkiyet hakkı sahiplerinin üç boyutlu baskı teknolojisi çağında ihlal tehditleri karşısında konumlarını güçlendirmek için alabilecekleri bazı stratejik hamleler bulunsa da, bu stratejik hamlelerin hukuken etkinliği, kaçınılmaz olarak ya yeni kurallara gereksinimin ortaya çıkmasını ya da mevcut kuralların farklı şekilde yorumlanmasını gerektirecektir.

04 Türk Patent ve Marka Kurumu ("TÜRKPATENT") 2023 Yılına İlişkin Başvuru Verilerini Açıkladı

2023 senesine ilişkin başvuru verileri, TÜRKPATENT tarafından yakın zamanda açıklandı. 2023 senesinde en çok coğrafi işaret başvurusu yapan şehirlerimiz ve sayıları da ayrıca belli oldu.

Hatay şehrinden 52 adet coğrafi işaret başvurusu yapıldı ve bu şehrimiz, en çok coğrafi işaret başvurusu yapılan şehrimiz oldu. Hatay şehrimizi, Çorum, Diyarbakır, Çankırı ve Karaman şehirleri takip etti.

2023 senesinde 316 coğrafi işaret başvurusu yapıldı. Bölgeler açısından Karadeniz Bölgesi 162 başvuru ile ilk bölgemiz olurken, İç Anadolu Bölgesi'nden 111 ve Ege Bölgesi'nden 84 adet başvuru yapıldığı görüldü

Yine bu sene, Çanakkale'nin seçkin lezzetlerinden Ezine Peyniri Avrupa Birliği'nde tescillenerek AB'de tescilli 18. coğrafi işaretimiz oldu. AB'den tescilli ilk Türk peynirimiz, artık Ezine Peyniri'dir. Ezine Peyniri'ne ilişkin coğrafi işaret tescil başvurusu Avrupa Birliği Resmi Gazetesi'nin 16 Ağustos 2023 tarih ve 2023/C 287/07 sayılı nüshasında yayınlanmış (ilgili Resmi Gazete'ye buradan ulaşabilirsiniz) ve Avrupa Komisyonu tarafından başvurunun onaylandığına ilişkin karar ise 7 Aralık 2023 tarihinde verilmiştir (ilgili karara buradan ulaşabilirsiniz).

Türkiye'de tescilli 45 coğrafi işaretimizin de AB tescil süreci devam etmektedir. AB daha önce Türkiye'den başka başvurulara da coğrafi işaret koruması vermişti. Bu başvurularımız:

Antep Baklavası / Gaziantep Baklavası, Aydın Kestanesi, Aydın İnciri, Bayramiç Beyazı, Malatya Kayısısı, Milas Zeytinyağı, Taşköprü Sarımsağı, Giresun Tombul Fındığı, Antakya Künefesi, Suruç Narı, Çağlayancerit Cevizi, Gemlik Zeytini, Edremit Zeytinyağı, Milas Yağlı Zeytini, Ayaş Domatesi, Edremit Körfezi Yeşil Çizik Zeytini ve Maraş Tarhanası olmuştur.

Coğrafi işaretler yöresel zenginliklerin nesilden nesile aynı kaliteyi koruyarak taşınmasını sağlarken, bir yandan da farklı kültürlerden insanların birbirlerinin geleneklerini en doğal haliyle deneyimlemesine yardımcı olmaktadır. Ürünün kalitesi ve orijinalliğinin korunduğunun sembolü olan coğrafi işaret amblemi, tüketiciler için de başka bir bölgenin kültür kapısını aralama imkanı sunmaktadır.

Halihazırda Türkiye'den yapılan başvurular arasından AB'de tescilli coğrafi işaret olarak yerlerini alan değerlerimiz, hem ülkemiz topraklarında üretilen güzide ürünlerin AB sınırları içerisinde de menşeinin garanti altına alınmasını, hem de ürünlerimizi tüketen Avrupalı tüketicilerin geleneksel yöntemlerle üretilmiş bir ürüne ulaştığını bilmesini, taklit ve sahte ürünlerden korunmasını sağlamaktadır.

Footnotes

4. HMK madde 297 - "Hükmün Kapsamı" (1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar: a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini. b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini. c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri. ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini. d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını. e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi. (2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.

5. Anayasa madde 141 - "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir. Küçüklerin yargılanması hakkında kanunla özel hükümler konulur. Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.

6. İİK madde 194 - "Hukuk Davalarının Tatili" Acele haller müstesna olmak üzere müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davaları durur ve ancak alacaklıların ikinci toplanmasından on gün sonra devam olunabilir. Bu hüküm şeref ve haysiyete tecavüzden, vücut üzerinde ika olunan zararlardan doğan tazminat davaları ile evlenme, ahvali şahsiye veya nafaka işlerine müteallik ihtilaflara, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takiplerle ilgili olarak açılmış olan hukuk davalarına tatbik olunmaz. Dava durduğu müddetçe zamanaşımı ve hakkı düşüren müddetler işlemez.

16. https://neighbourhood-enlargement.ec.europa.eu/turkiye-report-2023_en

17. Örn. Marka Tüzüğü: Regulation 2017/1001 of 14 June 2017 on the European Union trade mark.

18. Örn. Bilgisayar Programlarının Korunması Direktifi: Directive 2009/24/EC of 23 April 2009 on the legal protection of computer programs.

19. 2022 Türkiye Raporu: https://www.ab.gov.tr/ilerleme-raporlari_46224.html

20. 2022 Türkiye Raporu'nda "sınırlı ilerleme" kaydedildiği belirtilmiştir.

21. Rapor'da sözü edilen değişiklik, 25 Aralık 2021 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan, 7346 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 1. maddesi ile FSEK'in 72. maddesinde yapılan düzenlemedir. FSEK md. 72 hükmü şu şekildedir: Teknolojik önlemleri etkisiz kılma: Madde 72: Bu Kanunda yer alan hakların korunması amacıyla eser, icra, fonogram, yapım ve yayınların kullanımının kontrolünü sağlamak üzere erişim kontrolü veya şifreleme gibi koruma yöntemi ya da çoğaltım kontrol mekanizması uygulamalarıyla sağlanan etkili teknolojik önlemleri etkisiz kılmaya yönelik; a) Ürün ve araçları imal veya ithal eden, dağıtan, satan, kiraya veren veya ticari amaçla elinde bulunduranlar, b) Ürün ve araçların reklam, pazarlama, tasarım veya uygulama hizmetlerini sunanlar, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

22. Directive 2019/790 of 17 April 2019 on copyright and related rights in the Digital Single Market and amending Directives 96/9/EC and 2001/29/EC.

23. Ek Koruma Sertifikası (Supplementary Protection Certificate), AB hukukunda mevcut sui generis bir fikri mülkiyet hakkıdır. Bu hak, AB nezdinde düzenleyici makamlar tarafından ruhsatlandırılan belirli farmasötik ve bitki koruma ürünleri için uygulanmakta ve patent koruma kapsamını uzatan ve farmasötik ve bitki koruma ürünlerinin ruhsat alma sürecindeki zorunlu test ve klinik deneyler nedeniyle ortaya çıkan patent süresi korumasına ilişkin kaybın telefi edilmesini amaçlamaktadır. Daha geniş bilgi için bkz.: https://single-market-economy.ec.europa.eu/industry/strategy/ intellectual-property/patent-protection-eu/supplementary-protection-certificates-pharmaceutical-and-plant-protection-products_en

24. Ayrıca bkz.: 2021 yılında Fikri Mülkiyet Haklarının AB'de İcrasına İlişkin Rapor, Aralık 2022. https://taxation-customs.ec.europa.eu/news/eu-enforcement-ip-rights-joint-repo

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.

See More Popular Content From

Mondaq uses cookies on this website. By using our website you agree to our use of cookies as set out in our Privacy Policy.

Learn More