Esas Sözleşme, Pay Sahipleri Sözleşmesi ve Ortak Girişim Sözleşmelerindeki Tahkim Şartlarının Geçerliliği
Tahkim, devlet yargısına nazaran önemli avantajlara sahip olması ve uyuşmazlıkların çok daha hızlı bir şekilde çözülmesine olanak sağlaması nedeniyle, son dönemde özellikle ticari uyuşmazlıklarda sıklıkla tercih edilmektedir. Bu doğrultuda son dönemde şirketler hukuku uyuşmazlıklarında tahkim seçimi de artış göstermektedir. Süre ve hıza ilişkin avantajların yanı sıra, özellikle uzmanlık gerektiren alanlarda, konularında uzman kişilerin hakem olarak seçilmesi, yargılama usulünün esnekliği ve gizliliği, hakem kararlarının tarafsız ve nihai olduğuna duyulan güven de, tahkimin giderek daha yaygın bir uyuşmazlık çözüm yolu olarak benimsenmesinde önemli rol oynamaktadır. Buna ek olarak, 10 Haziran 1958 Tarihli Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve İcrası Hakkındaki New York Sözleşmesi ("New York Sözleşmesi") sayesinde farklı ülkelerde alınmış olan hakem kararlarının, sözleşmeye taraf olan tüm ülkelerde tanıma ve tenfiz kabiliyeti kazanmış olması, uluslararası işlemlerde dahi tahkimin tercih edilmesinin önünü açmıştır.
Tahkimin getirdiği avantajlar sebebiyle, özellikle ticari işlerde işlem taraflarının tahkim tercih etmesi, şirketler hukuku uyuşmazlıklarında da tahkim yolunun seçilmesine yönelik genel bir talep ve beklenti oluşturmaktadır. Nitekim şirketler hukuku uyuşmazlıklarında tahkimin geçerli bir çözüm yolu olarak seçilebilmesi, yerli ve yabancı yatırımın teşviki açısından büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultuda, her ne kadar genel olarak şirket içi uyuşmazlıkların çözümünde tahkim yargılamasının tercih edilmesi mümkün gözükse de, özellikle sermaye şirketleri bakımından bazı şirketler hukuku uyuşmazlıklarının tahkim yolu ile çözümünün önünde engeller olduğu da tartışmasızdır.
I. Şirketler Hukukunu, Sermaye Şirketlerini ve Adi Ortaklıkları Ayıran Özellikler
Şirketler hukuku uyuşmazlıkları, borçlar hukuku sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların aksine, sadece ilgili sözleşmenin taraflarını değil, o sözleşme ile bağlantılı üçüncü kişileri de kapsamaktadır. Örneğin, bir sermaye şirketinin esas sözleşmesi, yalnızca şirketin kurucuları olan tarafları değil, sonraki pay sahiplerini ve yönetim kurulu üyelerini de bağlamaktadır. Nitekim, Şirketler hukukunun bu yapısı sebebiyle özellikle sermaye şirketlerinin kurucu belgeleri bakımından, borçlar hukukunda yer bulan sözleşme serbestisi ilkesi kısıtlanmış ve daha katı kurallar ile emredici hükümlere bağlanmıştır.
Özellikle anonim ve limited şirketlerin esas sözleşmelerinde, pay sahiplerine bırakılan irade özerkliğinin kısıtlanmış ve kanunda yer verilen katı kural ve çerçevelere tabi kılınmış olması, uygulamada pay sahiplerinin kendi aralarında düzenlemek istedikleri pek çok mekanizma ve hükmü şirket ortaklığı düzeninin dışındaki borçlar hukuku sözleşmeleri ile düzenlemelerine sebebiyet vermiştir. Bu sebeple, genellikle taraflar, tahkim şartlarına şirket esas sözleşmeleri yerine pay sahipleri sözleşmesi, ortak girişim sözleşmesi veya hisse satım sözleşmelerinde yer vermektedir. Fakat bu, bir sermaye şirketinin esas sözleşmesine eklenecek olan tahkim şartının geçersiz olduğu anlamını taşımamaktadır.
Sermaye şirketleri ile adi ortaklık ve ortak girişimlerin farklı nitelikleri haiz olması ve farklı kanunlara tabi olması, bunlara ilişkin sözleşmeler olan esas sözleşme, pay sahipleri sözleşmesi, ortak girişim sözleşmesi ve hisse satım sözleşmelerinin ise özellikle sözleşme serbestisi, taraf iradeleri ve etkilenen menfaat çevrelerinin farklı olması nedeniyle, her birindeki tahkim şartının geçerliliğinin ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.
II. Tahkimin Hukuki Niteliği ve Tahkime Elverişlilik
Türk hukukunda tahkim, içerdiği yabancılık unsuruna göre farklılık göstermek üzere, iki farklı kanununda düzenlenmektedir. Buna göre, yabancılık unsuru içermeyen ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği tahkim yargılamaları 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa (HMK) tabidir. Yabancılık unsuru taşıyan ve tahkim yerinin Türkiye olarak belirlendiği tahkim yargılamaları ise 4684 Sayılı Milletlerarası Tahkim Kanununa (MTK) tabi olacaktır.
Her ne kadar yabancılık unsurunun varlığına göre iki farklı kanun uygulama alanı bulacak olsa da, her iki kanunda da iki tarafın iradesine tabi olmayan uyuşmazlıkların tahkime elverişli olmadığı emredici hukuk kuralları ile hükme bağlanmış durumdadır. MTK 1/4 maddesi "... Türkiye'de bulunan taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklara ilişkin uyuşmazlıklar ile iki tarafında iradelerine tabi olmayan uyuşmazlıklarda uygulanmaz" hükmünü yer vermiş, HMK 408 ise "Taşınmaz mallar üzerindeki ayni haklardan veya iki tarafın iradelerine tabi olmayan işlerden kaynaklanan" uyuşmazlıkların tahkime elverişli olmadığını hükme bağlamıştır.
Dolayısıyla, şirketler hukuku uyuşmazlıklarına esas teşkil eden hukuki belgelerde (esas sözleşme, pay sahipleri sözleşmesi, ortak girişim sözleşmesi, hisse satım sözleşmesi vs.) yer alan tahkim şartlarının geçerliliği değerlendirilirken, söz konusu belgelerin dayanak teşkil ettiği uyuşmazlıkların iki tarafın iradesine tabi olup olmadığının tespit edilmesi gerekir. Zira Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarında, şirketler hukuku uyuşmazlıklarının tahkime elverişli olup olmadığının belirlenmesindeki temel ölçütün, tarafların uyuşmazlık konusunda serbestçe tasarruf edip edemeyeceği olduğu açıkça ortaya konmaktadır (buna ilişkin örnek karar için: Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2011/13485E. 2012/19915K.).
III. Şirketler Hukuku Uyuşmazlıklarında Tahkime Elverişliliğinin Değerlendirilmesi
Şirketler hukuku uyuşmazlıklarına esas teşkil eden hukuki belgelerin nitelikleri ve hukuki konumları gereği, her bir belge bakımından ayrı ayrı inceleme yapmak ve tahkim şartlarının geçerliliğinin ayrı ayrı incelenmesi gerekecektir. Zira pay sahipleri sözleşmesi gibi bazı belge ve sözleşmeler, 6098 Sayılı Borçlar Kanununa ("BK") ve dolayısıyla geniş bir sözleşmese serbestisine tabi olduğundan, tahkim şartlarının geçerliliği bakımından daha geniş bir hareket alanına sahipken, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu ("TTK") ve onun sözleşme serbestisini kısıtlayıcı yapısına tabi olan şirket esas sözleşmelerinde ise tam tersi bir durum ortaya çıkmaktadır.
a. Sermaye Şirketlerinin Esas Sözleşmeleri
Yukarıda da değinildiği üzere, şirketlerin esas sözleşmeleri TTK'nın emredici hükümlerine tabi olması sebebiyle BK'ya tabi olan diğer sözleşmelerden ayrılmaktadır. Bu ayrımın temel sebebi, şirket esas sözleşmelerinin, ilgili şirketin kurulması ve tüzel kişiliği kazanmasından itibaren, diğer sözleşmelere nazaran çok daha geniş bir etki alanına sahip olmasıdır. Zira bir şirket esas sözleşmesi, sadece kendisine taraf olan şirket kurucularını değil, şirket tüzel kişiliğini, yönetim organlarını ve şirkete daha sonradan katılacak olan yeni hissedarları da bağlayacaktır. Bu sebeple, şirket esas sözleşmelerinde taraflara tanınmış olan irade özerliği ve sözleşme serbestisi, borçlar hukuku sözleşmelerine kıyasla çok daha sınırlı ve kısıtlayıcıdır.
Nitekim TTK m. 340, şirket esas sözleşmelerinin TTK'da belirtilen hükümlerden ancak Kanunda buna açıkça izin verilmişse sapabileceğini açıkça düzenlemiş ve emredici hükümler ilkesini benimsemiştir. Bununla birlikte belirtilmelidir ki, TTK'da esas sözleşmelerde tahkim şartının düzenlenebilmesine ilişkin olumlu veya olumsuz herhangi bir hüküm veya kural öngörülmemiştir. Herhangi bir düzenlemenin ve kuralın yokluğunda, esas sözleşmeye tahkim şartı eklenmesinin TTK m. 340'a aykırılık teşkil etmeyeceği ve bu sebeple esas sözleşmelerde tahkim şartına yer verilebileceği sonucuna varmak gerekir.
Fakat esas sözleşmeye tahkim şartının eklenebileceğinin kabulü, bu tahkim şartının her türlü şirket uyuşmazlıkları bakımından geçerli olacağı anlamına da gelmemektedir. Nitekim, şirketler bakımından tek bakılması gereken kural TTK m. 340'ta düzenlenen emredici hükümler ilkesi olmayıp, özellikle anonim şirketler bakımından tek borç ilkesini düzenleyen TTK m. 480 gibi diğer hüküm ve kuralların da değerlendirilmesi ve tahkim şartının bunları ihlal etmeyecek şekilde kurgulanması gerekmektedir. Bu kapsamda temelde tahkim şartının geçerli olmayacağı şirket içi uyuşmazlıklardan bazıları şu şekilde özetlenebilir:
- Şirket Organ Kararlarının Hükümsüzlüğü
- Genel Kurul Kararlarının İptali (Buna ilişkin karar için: Yargıtay 11. HD 2019/2226 E. - 2019/5000K)
- Yönetim Kurulu Kararlarının Geçersizliği
- Şirketin Haklı Sebeple Feshi (Buna ilişkin karar için: Yargıtay 11. HD 2014/141 E. - 2014/6951K)
- Ortaklıktan Çıkartma
- Pay Sahiplerinin Dava Hakları
b. Pay Sahipleri Sözleşmesi (Hissedarlar Sözleşmesi – SHA)
Bazı durumlarda şirket pay sahipleri, TTK'nın getirmiş olduğu kısıtlamalardan kaçınmak ve kendi iç ilişkilerini daha serbestçe düzenleyebilme adına, BK kapsamında değerlendirilecek olan pay sahipleri sözleşmesi imzalamayı tercih edebilir. Pay sahipleri sözleşmeleri, bir şirketin hissedarlarının bir kısmı ya da tamamı arasında, borçlar hukuku kapsamında ve sözleşme özgürlüğü ilkesi doğrultusunda imzalanan hukuki metinlerdir. Bu metinler, pay sahiplerinin şirket içindeki hisselerine ilişkin kullanım biçimlerini belirlerken, taraflar arasında yerine getirilmesi veya kaçınılması gereken edimleri ortaya koyar.
Pay sahipleri sözleşmelerinin nitelikleri gereği şirket pay sahiplerince, birbirlerine karşı pay sahipliğinden doğan ve karşılıklı olarak üstlendikleri hak ve yükümlülükleri düzenledikleri sözleşmeler olması sebebiyle, bu tip sözleşmelerden doğacak olan uyuşmazlıkların iki tarafın iradesine tabi olan uyuşmazlıklar olacağı şüphesizdir. Bu doğrultuda, pay sahipleri sözleşmelerinden doğacak olan uyuşmazlıklar HMK m. 408 ve MTK m. 1/4'te yer alan şartları karşılayacağından, tahkime elverişli olarak değerlendirilmelidir. Nitekim Yargıtay'ın yerleşik içtihatları da pay sahipleri sözleşmelerinin tahkime elverişli olduğu ve bu sözleşmelere eklenecek olan tahkim şartlarının, diğer geçerlilik şartlarını da haiz olması koşuluyla, geçerli olacağı yönündedir (örnek karar için: Yargıtay 11. HD. E.2012/17087, K.2013/749).
c. Pay Sahipleri Sözleşmesinde Tahkim Şartının Esas Sözleşmeye Etkisi
Her ne kadar pay sahipleri sözleşmelerinin tahkime elverişli olduğu tartışmasız olsa da, pay sahipleri sözleşmelerinde yer alan tahkim şartlarının, şirketler hukuku düzlemi açısından herhangi bir sonuç doğurup doğurmayacağı, yani şirket esas sözleşmesi açısından da geçerli sayılıp sayılmayacağı ayrıca değerlendirilmelidir. Nitekim pay sahipleri sözleşmelerinde tahkim şartlarının, tahkim şartına taraf olmaya şirket tüzel kişiliğini bağlamayacağı ve şirketler hukuku açısından herhangi bir sonuç doğurmayacağına ilişkin doktrinde görüş olsa da, son dönemde verilen Bölge Adliye Mahakemesi (BAM) kararlarında bunun aksi yönünde karar ve sonuçlar çıkmaktadır.
TTK'nın 630/2. maddesi uyarınca limited şirket yöneticisinin yönetim ve temsil hakkının kaldırılmasına ilişkin Yakın tarihli bir davada, İstanbul BAM 14. HD verdiği kararda (İstanbul BAM, 14. HD., E. 2022/1843 K. 2022/1373 T. 20.10.2022) tamamen farklı bir değerlendirme yapmıştır. Söz konusu davada, dava dışı olan ve iki ortaklı olan Limited Şirketin her iki ortağı, şirketin kuruluşu öncesinde bir hissedarlar sözleşmesini imzalayarak şirketin faaliyetleri ve yönetimi ile ilgili olarak tarafların yükümlülüklerini belirlemiş, bu sözleşmede tahkim şartına yer vermiş ve açıkça şirketle ilgili olarak iki taraf arasında çıkacak uyuşmazlıkların hakemde çözüleceğini kararlaştırmıştır.
Mahkeme, bu ön kabuller ışığında, şirketin yönetimi konusunun açıkça hissedarlar sözleşmesinin konusu olduğunu ve bu nedenle şirket müdürünün azli talebinin hissedarlar sözleşmesindeki tahkim koşulunun kapsamında olacağını değerlendirmiştir. Mahkeme bu değerlendirmesini bir adım ileriye götürerek, kuruluştan önce tüm pay sahipleri tarafından imzalanan pay sahipleri sözleşmesindeki tahkim şartının sonradan kurulacak şirketin esas sözleşmesi bakımından da bağlayıcı olacağını değerlendirmiştir. Mahkeme kararının ilgili bölümü şu şekildedir: "Tahkim şartının mutlaka şirket ana sözleşmesinde yer alması gerekmez. Şirketin kuruluşundan önce taraflar arasında ortaklığın esasını düzenleyen bir hissedarlar sözleşmesi yapılması halinde, bu sözleşmeye de ortaklar arasında çıkacak uyuşmazlıkların, tahkim yoluyla çözülmesine ilişkin bir hüküm konabilir. Bu hükmün geçerli olması için, sonradan düzenlenecek şirket esas sözleşmesine de aynı hükmün eklenmesi zorunluluğu bulunmamaktadır".
Mahkeme, aynı kararında genel kurul kararlarının iptalinin tahkime elverişli olmadığını karara bağlayan Yargıtay içtihadına da değinmiş ve şu değerlendirmeyi yapmıştır: "Yargıtay 11. HD'nin yukarıda anılan 2011/13485 E- 2012/19915 K sayılı, 05.12.2012 tarihli kararında, şirket esas sözleşmelerinde yer alan tahkim koşunun geçersiz olduğunu ve bunun sonucu olarak şirket genel kurul kararının iptali davasının hakemde görülemeyeceğine hükmetmiş ise de bu karar, 6762 sayılı TTK (eTTK) yürürlükte iken ortaya çıkmış olan bir uyuşmazlığa ilişkindir. Nitekim, kanun koyucunun, şirket uyuşmazlıklarının tahkime elverişli olduğuna dair iradesini, 6102 sayılı TTK'nın 561. madde gerekçesinde açıkça dile getirdiği görülmektedir. Anılan madde şirket kurucuları, yöneticileri, denetçileri ve tasfiye memurları aleyhine açılacak sorumluluk davalarda yetkiyi düzenleyen bir madde olup, gerekçesinde, 6762 sayılı Kanunun 309. maddesinin üçüncü fıkrası hükmü bağımsız bir hüküm haline getirilmiştir".
Bu değerlendirmeler ışığında özellikle genel kurul kararlarının iptalinin tahkime elverişliliği hususunda Yargıtay'ın görüşünü değiştirip değiştirmeyeceği ve pay sahipleri sözleşmelerine eklenen tahkim şartlarının belirli şartlar dahilinde şirket esas sözleşmeleri açısından geçerliliğine ilişkin görüşü önemlidir. Henüz bu konularda Yargıtay nezdinde emsal karar bulunmamaktadır.
d. Pay Satım Sözleşmeleri
Payların satışına ilişkin olarak taraflar arasında imzalanacak olan pay satım veya devir sözleşmelerinin, HMK 308 ve MTK 1/4 hükümleri kapsamında iki tarafın iradesine bağlı işlem olarak değerlendirileceği tartışmasızdır. Nitekim Yargıtay kararlarında da, taraflar arasında imzalanmış olan hisse devir sözleşmişlerinde usulüne uygun şekilde bir tahkim şartına yer verilmiş olması halinde, şirket hisse alım-satım sözleşmelerinin kamu düzeni ile ilgili bulunmadığı gerekçesi ile sözleşmede yer alan tahkim şartları geçerli kabul edilmektedir.
Ancak, bu noktada önemle belirtilmelidir ki, pay satım sözleşmelerine eklenecek olan tahkim şartları ve bu şartlara istinaden yapılacak olan tahkim yargılaması sonucunda verilecek olan hakem kararları, yalnızca sözleşme tarafları açısından bağlayıcı olacaktır. Dolayısıyla bu hakem kararlarının, payları satılan ve devredilen şirketin tüzel kişiliği açısından bağlayıcı olmayacaktır.
e. Adi Ortaklık Sözleşmelerinde Tahkim
Türk hukukunda adi ortaklıklar, TBK 620. Maddesi uyarınca iki veya daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmeler olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla, mevzuatta açık düzenleme olmamakla birlikte, "Joint Venture" sözleşmeleri de adi ortaklık niteliğinde sözleşmeler olarak değerlendirilmektedir.
Adi ortaklıkların, tarafların irade özerklikleri çerçevesinde kurulduğu açıktır. Nitekim adi ortaklık sözleşmeleri, sermaye şirketlerinin esas sözleşmelerine getirilmiş olan irade kısıtlamalarının aksine, tarafların serbestçe tasarruf edebileceği nitelikte olup, sözleşme serbestisi ilkesine tabidir. Dolayısıyla, adi ortaklık sözleşmelerinde tahkim şartı eklenmesi ve bu doğrultuda çıkacak olan uyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözümlenmesinin önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır.
IV. Genel Değerlendirme
Tahkim, şirketler hukuku uyuşmazlıklarında giderek daha fazla tercih edilen bir çözüm yöntemi haline gelmiştir. Bununla birlikte, tahkimin uygulanabilirliği ve etkinliği, uyuşmazlıkların niteliğine, taraflar arasındaki sözleşmelerin türüne ve ilgili mevzuatta yer alan düzenlemelere bağlıdır. Esas sözleşmeler, pay sahipleri sözleşmeleri, ortak girişim anlaşmaları ve pay devir sözleşmeleri gibi farklı sözleşme türlerinde tahkim şartlarının geçerliliği, hem sözleşmenin dayandığı hukuki çerçeveye hem de uyuşmazlığın tarafların iradesine tabi olup olmadığına göre değişiklik göstermektedir. Bu durum, her bir uyuşmazlık türü için ayrı bir hukuki değerlendirme yapılmasını zorunlu kılmaktadır.
Tahkim şartlarının geçerliliği ve uygulanabilirliği ile ilgili doktrinsel tartışmalar ve yargı kararları, bu alanın dinamik bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Özellikle Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemelerinin şirketler hukuku uyuşmazlıklarına ilişkin verdiği kararlar, tahkimin sınırlarını ve uygulama alanlarını sürekli olarak yeniden şekillendirmektedir. Bu süreçte, tarafların tahkim şartlarını doğru şekilde yapılandırması, hukuki belgelerinde tahkime elverişli olmayan konuları dışarıda bırakması ve tahkim mekanizmasını etkin bir şekilde kullanabilmesi için dikkatli bir planlama yapması gerekmektedir.
Sonuç olarak, tahkim yolunun avantajlarından yararlanmak ve şirketler hukuku uyuşmazlıklarını etkin bir şekilde çözmek isteyen tarafların, yalnızca tahkimin sağladığı esneklik ve hız gibi faydalara odaklanmakla kalmayıp, aynı zamanda hukuki belgelerindeki tahkim şartlarının kapsamını ve geçerliliğini dikkatle ele almaları gerekmektedir. Bu, taraflar için yalnızca uyuşmazlıkların çözümünde değil, aynı zamanda ticari ilişkilerinin devamlılığında da kritik bir rol oynayacaktır.
The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.