Gerek özel gerek profesyonel hayatımızda meydana getirdiğimiz fikir ürünleri, yaratıcısı için manevi öneminin yanı sıra maddi bir öneme de sahiptir. Şirketler açısından da, bu tür yaratım ürünleri büyük önem arz eder. Dolayısı ile eser sahibinin belirlenmesi; fikri ve sınai mülkiyet hakları üzerindeki hukuki işlemler, hak devirleri, lisans tahsisi ve bu ürünlerin yaratıcısına bahşettiği korumalar mevzuatımızda fikri mülkiyet hukukunun önemli konularını oluşturur. Bu geniş mevzuatın tüm detayları bir yazıda aktarılamayacak olsa da bu yaratım ürünlerinin hangi iki büyük mevzuat çerçevesinde korunduğunu bilmenin ve dikkat edilecek hususların altını çizmenin önemli olduğunu düşünüyoruz.

Mevzuatımızda fikir ve sanat eserleri temel olarak 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ("FSEK") ile korunmaktadır. FSEK mevzuatı "eser" kavramı üzerine oturtulmuştur. Eser, "sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini" ifade eder. Bu itibarla, bir yaratımın eser sayılması için öncelikle (i) eser sahibinin hususiyetini (üslubu/tarzı) taşıması, (ii) sonrasında FSEK kapsamında sınırlı sayıda sayılan eser kategoriden birine girmesi ve (iii) 3. kişilerce tasarrufa uygun ve algılanabilir olması gereklidir (sadece fikir olarak kalmış bir düşünce eser olarak korunmaz).

Dolayısı ile "eser" sayılabilecek bir yaratım ürünü vücuda geldiğinde, aslında başka bir işleme gerek kalmaksızın, eser sahibi, bazı eser korumalarından yararlanabilir hale gelir. Bu haklar, (i) manevi haklar ile (ii) mali haklar olarak iki gruba ayrılır. Umuma iletim, adın belirtilmesi, eserde değişiklik yapılmasını men etmek gibi manevi haklar, eser sahibine bağlı ve devredilemeyen haklardır. Ancak bu hakların kullanma yetkisinin devri sözleşmelerle düzenlenebilir. Mali haklar ise esere ilişkin işleme, çoğaltma, yayma, temsil, işaret, ses ve/veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı gibi haklar olup, bu hakların 3. kişiye devri mümkündür. Sayılan hakların yanı sıra, FSEK çerçevesinde bağlantılı haklar, komşu haklar gibi haklar da düzenlenmiştir. FSEK kapsamında hak sahibi olmanın bir işlem gerektirmeden, eserin vücuda gelmesiyle doğduğunu belirtmiştik. Bu şekilde doğan koruma süresi eser sahibinin yaşadığı müddetçe ve ölümünden itibaren 70 yıl devam eder.

Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında tescil uygulamasının aksine, FSEK korumasında bir aleniyet sunan tescil unsuru yoktur. Sadece FSEK Madde 13 uyarınca, "filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren film yapımcıları ile seslerin ilk tespitini gerçekleştiren fonogram yapımcıları, hak sahipliklerinin belirlenmesinde ispat kolaylığı sağlanması amacıyla, sinema ve müzik eserlerini içeren yapımlarının kayıt ve tescilini yaptırırlar". Bu tescil işlemi, sayılan kişiler dışındaki eser sahipleri açısından da "inhisarı (isteğe bağlı) tescil" olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı nezdinde yapılabilir. Ancak beyana bağlı yapılan bu tescil işlemi bir hak ihdas etmez, Bakanlık bundan sorumlu tutulamaz; sadece ispat ve mali hakların takip edilmesinde kolaylık sağlar.

FSEK ile korunan mali hakların devrine dair sözleşme ve tasarrufların yazılı olması ve devredilen hakların ayrı ayrı gösterilmesi şarttır. Dolayısı ile bu şekilde bir devir sözleşmesi yapılırken, devredilen/devralınan hakların tek tek sıralanması ve bu devrin yazılı bir sözleşme ile kayıt altına alınması önem arz eder. Ayrıca, henüz vücuda getirilmemiş eserler üzerindeki mali hakların da eser sahibi tarafından bir 3. kişiye devredilmesi mümkün olmadığı için, bu eserlerin haklarının devri sadece taahhüt edilebilir. Dolayısı ile bu tür hak devirlerinde öncelikle bir "devir taahhütnamesi" akdedilebilir. Ancak eserler meydana geldikten sonradır ki, eser sahibinden alınacak bir muvafakatname ile asıl devir gerçekleştirilir. Uygulamada bu devrin noter aracılığı ile yapılmasına rastlansa da, bu bir zorunluluk değildir; sadece ispat gücü açısından zaman zaman tercih edilen bir yöntemdir.

FSEK kapsamında, şirketler açısından önem arz eden bir diğer nokta da şirket bünyesinde çalışanların şirket için meydana getirdikleri eserlerin kime ait olacağı sorunudur. FSEK uyarınca, aksi yazılı olarak çalışan ile işveren arasında belirlenmedikçe veya işin mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça; çalışanların işlerini görürken meydana getirdikleri eserler üzerindeki haklar işverenleri tarafından kullanılır.

Fikri ve sınai mülkiyet hakları konusundaki bir diğer önemli mevzuat kümesi de 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ("SMK") ve buna bağlı ikincil mevzuattır. Bu kümede ele alınanlar ise, marka, coğrafi işaret, tasarım, patent, faydalı model ile geleneksel ürün adlarına ilişkin hakların korunması ve bunlara ilişkin başvurular, tescil ve tescil sonrası işlemler ile yaptırımların düzenlenmesidir.

SMK kapsamındaki koruma da yine belli süreler kapsamındadır. Marka koruması, başvuru tarihinden itibaren on yıl (onar yıllık dönemlerle yenilenebilir), patent koruması başvuru tarihinden itibaren yirmi yıl, faydalı model koruması on yıl (bu süreler uzatılamaz), tasarım koruması beş yıl (beşer yıllık sürelerle yenilenerek toplam yirmi beş yıl), tescilsiz tasarım koruma süresi kamuya ilk sunulduğu tarihten itibaren üç yıl olmak üzere düzenlenmiştir. SMK kapsamındaki mülkiyet hakları devredilebilir, miras yoluyla intikal edebilir ve hukuki işleme konu olabilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus devir sözleşmelerinin yazılı şekle tabi olmasının yanı sıra, devir sözleşmelerinin geçerliliğinin noter onaylı olmasına bağlıdır. Ayrıca 3. kişiye karşı ileri sürülebilmesi, aleniyet sağlaması için bu hakların ve devirlerin tescil edilmesi gerekir.

Yazımızın ilk bölümünde çalışanların eserlerinin mali haklarının, aksinin yazılı olarak düzenlenmediği sürece, işveren tarafından kullanılacağını belirtmiştik. Bu sefer çalışanların bir buluş gerçekleştirmesi halindeki durumunu ele alalım. Mevzuat uyarınca hizmet buluşu, "çalışanın, bir işletmede yükümlü olduğu faaliyeti gereği gerçekleştirdiği veya işyerinin faaliyet gösterdiği alanlar içinde, büyük ölçüde işletmenin deneyim ve çalışmalarına dayanarak iş ilişkisi sırasında yaptığı buluşları" ifade eder. Bu tanımın dışında kalan buluşlar ise serbest buluş olarak adlandırılır. Bir işyerinde bir hizmet buluşu gerçekleşmesi halinde, çalışan ve işveren üzerinde bir seri yükümlülükler doğar. Öncelikle çalışanın bu buluşu işverene bildirme yükümlülüğü devreye girer. Sonrasında işveren bu buluş üzerinde tam veya kısmi hak talebinde bulunabilir. Buluş bildirimini takip eden dört ay içerisinde işverenin buluş üzerinde hak talebinde bulunmaması durumunda, hizmet buluşu serbest buluş haline gelir ve patent başvurusunda bulunma hakkı da çalışana geçmiş olur. Aksi halde, işverenin hak talebi ile birlikte patent için başvurma hakkı doğrudan işverene geçer. Buna paralel olarak işverenin çalışana mevzuatta yer alan bazı ödemeleri yerine getirmesi yükümlülüğü doğacaktır. Dolayısı ile işveren konumundaki şirketlerin çalışan buluşlarına karşı takip etmekle yükümlü oldukları mevzuatta düzenlenmiş bir dizi hak ve yükümlülükleri olduğu unutulmamalı; buna ilişkin mümkünse bir şirket işleyiş politikası, talimatı oluşturulmalıdır.

Sonuç olarak, fikir ve sanat eserleri, yaratım ürünün niteliğine göre mevzuatta farklı korumalardan yararlanabilir. Bu kapsamda ürünün hukuki korumasından doğru faydalanabilmek, ürün üzerindeki hukuki işlemleri mevzuata uygun ve eksiksiz yerine getirebilmek ve hak kaybına uğramamak adına bu konularda hukuki destek alınmasını, tescil ve yenileme işlemlerinin bir uzman eşliğinde takip edilmesini öneririz.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.