ÖZET

20 Nisan 2022 tarihli ve 31815 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan İsmail Avcı Başvurusu'nun konusu, alacak davasında, davanın açılmasında hukuki yararın bulunmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğundan reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılama hakkını ihlâl ettiğine ilişkindir. Anayasa Mahkemesi, İsmail Avcı Başvurusu ile ilgili olarak verdiği kararla koşulları oluşmadan açılmış olan belirsiz alacak davasında davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddedilmesini adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlâli olduğuna, ihlâlin sonuçlarının kaldırılması için kararın bir örneğinin ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. İşbu çalışmamızda belirsiz alacak davasının koşullarından ve niteliklerinden bahsedilerek Anayasa Mahkemesi'nin İsmail Avcı başvurusu hakkındaki kararı öğretiler ışığında incelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Kısmî Dava, Belirsiz Alacak Davası, Dava Şartı, İşçilik Alacakları, Adil Yargılanma Hakkı, Mahkemeye Erişim Hakkı.

GİRİŞ

01.20.2011 tarihinde 6100 kanun numarası ile yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 105 ve devamı hükümlerinde dava çeşitlerine yer verilmiştir. Talep edilen hukuki korumaya göre davalar, tespit davası, eda davası ve inşai dava olarak sınıflandırılmıştır. Kanun'da sayılan bu davaların her biri talep edilen hukuki korumaya göre farklı özellikler barındırmaktadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. maddesi ile Türk Hukuku'nda "belirsiz alacak davası" olarak adlandırılan dava türüne de yer verilmiştir. İşçi alacakları yönünden ise belirsiz alacak davası açılıp açılamayacağı konusunda gerek öğretide gerekse Yargıtay daireleri arasında görüş ayrılıkları meydana gelmiştir. Bu çalışma ile işçi alacakları yönünden açılacak davaların belirsiz alacak davası olarak açılıp açılamayacağının değerlendirilmesi İsmail Avcı'nın 2019/12190 sayılı başvurusuna ilişkin Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu karar1 ışığında ele alınacaktır.

1. KARARIN KISA ÖZETİ

Anayasa Mahkemesi'nin kararında özetle;

"Belirsiz alacak davası, ilk kez 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nuyla getirilen bir dava türü olup davanın açıldığı tarihte alacağını tam olarak he-saplayamayan davacının zamanaşımı nedeniyle hak kaybına uğramasının önlenmesini hedeflemektedir. Böylece davacı, dava dilekçesinde alacağın tam mik-tarını gösterme mecburiyetinden kurtulmakta; yargı-lama sırasında tespit edilen gerçek alacak miktarına -davanın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın ve zamanaşımı riskiyle karşılaşmaksızın- kavuşma im-kânı elde etmektedir. Dolayısıyla belirsiz alacak davasının, alacaklının mahkemeye erişim hakkından yararlanması bakımından genel eda davasından farklı olarak bazı ek avantajlar getirdiği anlaşılmaktadır.

6100 sayılı Kanun'un 107. maddesinin gerekçesinden de anlaşılacağı üzere belirsiz alacak davasının öngörülme amacı hak arama hürriyetinden yararlanılmasını sağlamak ve kişilerin mahkemeye erişimlerini kolaylaştırmaktır. Kanun koyucu, alacaklının alacağını tam olarak hesaplamasının mümkün olmadığı durumlarda usule ilişkin gereklilikler sebebiyle hak kaybına uğrama-sını önlemek amacıyla belirsiz alacak davası açılması imkânı getirmiştir. Bu yönüyle belirsiz alacak davasının, esasın usule feda edilmesini önlemeye yönelik olarak getirilen bir hukuki çare olduğu anlaşılmaktadır.

Mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olabilmesi için davanın hukuki yarar yokluğundan reddedilmesinin son çare olması gerekir. 6100 sayılı Kanun'un 119. maddesinde dava dilekçesinde talep sonucunun eksik olması hâlinde hâkimin davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre vereceği hükme bağlanmıştır. Yine aynı Kanun'un 115. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, dava şartı noksanlığının giderilmesinin mümkün olması durumunda bunun tamamlanması için kesin süre verileceği ve bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedileceği belirtilmiştir. 6100 sayılı Kanun'un 31. maddesinde de hâkimin belirsiz veya çelişki gördüğü hususları açıklatma yetkisini haiz olduğu ifade edilmiştir.

Belirtilen hükümlerin usulüne aykırı olarak düzenlenen dava dilekçelerinin usulüne uygun hâle getirtilmesi için hâkime güçlü yetkiler verdiği görülmektedir. Hâkime bu yetkilerin tanınmasının amacı davacının maddi hakkının birtakım şekil eksiklikleri sebebiyle usule feda edilmesinin önlenmesi ve bu suretle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkından yararlanmasının sağlanmasıdır. Dolayısıyla hatalı olarak belirsiz alacak davası biçiminde açıldığının düşünülmesi hâlinde davanın genel eda davası olduğu kabul edilerek başvurucunun talep sonucunu netleştirmesi için başvurucuya süre verilmesinin davanın usulden reddi biçimindeki ağır bir müdahaleden kaçınılmasını sağlayacak bir araç olduğu görülmektedir. Daire, belirsiz alacak davasında talebin açık olması sebebiyle 6100 sayılı Kanun'un 119. maddesi uyarınca süre verilemeyeceğini kabul etmiş ise de davanın genel eda davası olarak kabulü hâlinde talep sonucunun eksik hâle geleceği açıktır. Yöntemince düzenlenmediği kabul edilen bir dava dilekçesinin düzeltilmesi ve yöntemine uygun hâle getirilmesi için süre verilmesi başvurucunun mahkemeye erişim hakkından yararlanmasını güvence altına alacaktır.

Kanun koyucunun davacıların mahkemeye erişim hakkından yararlanmalarının kolaylaştırılması amacıyla getirdiği belirsiz alacak davası açma imkânı somut olayda Dairenin katı yorumu sebebiyle davacı aleyhine sonuçlar doğurmuştur. Başvurucu, sırf dava dilekçesinde davasının belirsiz alacak davası olduğunu belirtmiş olması sebebiyle medeni hakkıyla ilgili bir uyuşmazlığını mahkemede öne sürme hakkından mahrum kalmıştır. Başvurucunun hatalı olarak belirsiz alacak davası açmış olması sadece belirsiz alacak davasıyla getirilen avantajlardan yararlanamaması sonucunu doğurmamış, genel eda davasıyla elde edebileceği hakları yitirmesine de yol açmıştır.

Mahkemeye erişim yönünden ek avantajlar sağlayan bir davanın koşullarının oluşmamış olmasının bu ek avantajların izalesiyle sınırlı bir etki doğurması makul karşılanabilir. Böyle bir durumda kişinin bu ek imkânlardan yararlandırılmaması sonucunu doğuracak bir aracın seçilmesinin kişiye ağır bir külfet yüklemediği değerlendirmesi yapılabilir. Ne var ki koşulları oluşmadan belirsiz alacak davası açıldığı gerekçesiyle kişinin belirsiz alacak davasıyla getirilen avantajlardan yararlanamamasının ötesinde mahrumiyetlerle karşılaşmasına yol açacak müdahaleler, son çare olarak kabul edilemez. Somut olayda başvurucunun koşulları oluşmadan belirsiz alacak davası açtığının kabulü, sadece başvurucunun zamanaşımı veya davanın genişletilmesi yasağı ile ilgili avantajlardan yararlanamamasıyla sınırlı sonuç doğurmamış; toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan alacağını dava konusu etmesini bütünüyle imkânsız hâle getirmiştir.

Sonuç olarak başvurucunun, şartları oluşmadan açtığı belirsiz alacak davasının dava şartı yokluğundan reddedilmesinin -usul hukukundaki imkânlar gözetildiğinde- başvurulabilecek son çare olmadığı değerlendirilmiştir. Davanın hukuki yarar yokluğundan reddi suretiyle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalede, medeni hakla ilgili uyuşmazlığın karara bağlanması yönünden en etkili olan davanın açılmasını sağlama amacına ulaşılması için daha hafif müdahale teşkil eden aracın seçilmesi yerine başvurucunun mahkemeye erişimini imkânsız kılan ağır bir aracın tercih edilmesinin gereklilik şartına uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğine karar vermiştir."

2. DAVA TÜRLERİNDEN BELİRSİZ ALA-CAK DAVASI

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 119. maddesinin (ǧ) bendi hükmünce, dava dilekçesinde talep sonucunun açık bir şekilde bulunması zorunludur. Dava dilekçesinde talep sonucunun eksik olması hâlinde, hâkim davacıya bu eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre verir. Eksikliğin tamamlanmaması hâlinde ise dava açılmamış sayılır.2

Maddi hukukta davacı taraf, dava açarken alacağın miktarını bilmekte veya bilebilecek konumdadır.3 Fakat bu durum her zaman mümkün olamamaktadır. Alacaklının, bazı hâllerde alacağının miktarını tam olarak belirleyebilmesi söz konusu değildir. Haksız fiil, iş kazaları veya meslek hastalıklarından kaynaklanan tazminat davaları belirtilen bu hâllerden bazıları olarak sayılabilir.4 Alacağının miktarını tam olarak belirleyemeyen davacının, dilekçesinde talep sonucunu tam olarak belirtmesinin kendisinden beklenmesi gerçekçi olmayacaktır. Bu noktada talep sonucunu belirleyemeyen davacının karşılaşacağı riskleri ortadan kaldırmak için Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. maddesinde yapılan düzenleme ile talep sonucunun belirlenemediği hâllerde belirsiz alacak davası açma imkânı getirilmiştir.

Belirsiz alacak davasının koşulları Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 107. maddesinde belirlenmiştir. Bu maddeye göre, "(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğunda, hâkim tarafından tahkikat sona ermeden verilecek iki haftalık kesin süre içinde davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talebini tam ve kesin olarak belirleyebilir. Aksi takdirde dava, talep sonucunda belirtilen miktar veya değer üzerinden görülüp karara bağlanır."

Belirsiz alacak davasında dava açılırken belirsiz olan alacağın, delillerin toplanması veya bilirkişi incelemesi yaptırılması ya da hâkimin takdiri ile belirlenebilir hâle gelmesinin ardından, belirsiz alacak davası eda davasına dönüşecektir.5 Belirsiz alacak davası ile davacının dava dilekçesinde alacağını belirleyemediği durumlarda, talep sonucunu belirlemeye çalışması hâlinde karşılaşacağı riskler giderilmeye çalışılmıştır. Bu risklerin başında, dava açarken talep sonucunu belirleyemeyen davacının yüksek yargılama giderine mahkûm olma riski gelmektedir. Dava açarken alacak miktarını tam olarak bilmeyen ve bu nedenle talep sonucunu tam olarak yazamayan davacı, talep sonucunu yüksek tutması durumunda, alacağın kabul edilmeyen bölümü için haksız çıkmış olacak ve bu miktar için yüksek yargılama giderine mahkûm edilebilecektir.6 Belirsiz alacak davası ise davacıya, alacağını tahkikat aşamasında belirlenmesinden sonra, belirleme ve talep etme imkânı sağlayarak bu riski ortadan kaldırmaktadır.

Kısmi davada ise bakiye alacağı talep etme hakkı saklı tutulmuş olsa bile zamanaşımı sadece dava edilen kısım için kesilecek, dava edilmeyen kısmın zamanaşımına uğrama tehlikesi söz konusu olacaktır. Oysa belirsiz alacak davasının açılması ile zamanaşımı süresi tüm alacak için kesildiğinden, davacının belirleyemediği alacağının zamanaşımına uğrama riski de bertaraf edilmektedir.7 Ayrıca belirsiz alacak davası, davacının gereksiz masraf yapmasına, ikinci bir dava açmasına ve çelişik hüküm verilmesine engel olduğundan usul ekonomisine de uygundur.8 Tüm bunların yanında belirsiz alacak davasında faiz başlangıcı, alacağın tümü için dava tarihi olmaktadır. Oysa kısmi dava açıldığında faiz başlangıcı ıslah ya da ek dava konusu yapılan miktarlar için ıslah veya ek dava tarihi olmaktadır.

3. DEĞERLENDİRMELERİMİZ

Belirsiz alacak davası bakımından Kanun kapsamında: (i) talep sonucunun miktarının belirlenmesinin imkânsız veya davacıdan beklenemeyecek ölçüde olması, (ii) alacaklının hukuki ilişkiyi somut olarak ortaya koyması ve (iii) alacaklının dava dilekçesinde geçici talep sonucunu da belirtmesi gerektiği koşullar arasında sayılmıştır.

Yani belirsiz alacak davası, alacaklının gerekli tüm özeni göstermesine rağmen alacağın miktarını veya değerini davanın açıldığı anda tam ve kesin olarak belirlemesinin imkânsız olduğu durumlarda açılabilir. Ayrıca belirsiz alacak davası açan davacı, dava dilekçesinde davanın dayanağını oluşturan vakıaları (dava sebebini) ve bunların delillerini bildirmek zorundadır. Çünkü belirsiz alacak davasında, davanın dayanağını oluşturan vakıalar ve talep sonucu belirsiz değildir. Son olarak, belirsiz alacak davası açan davacının, tespit edebildiği ölçüde asgari bir miktar ya da değeri geçici talep sonucu olarak dava dilekçesinde belirtmesi gerekir.

Bu durumda dava konusu alacak miktarının veya değerinin belirlenmesi yargılama sırasında başka bir olgunun tespitini gerektirdiği durumlarda alacak belirsiz ve tartışmalı kabul edilmelidir. İşçi alacaklarının miktarının belirlenmesi bakımından da borçlu işverenin tutumu sebebiyle güç veya imkânsız hâle gelmiş olduğu olaylarda davanın belirsiz alacak davası olarak açılabileceğinde tereddüt etmemek gerekir. Teorik olarak bakıldığında işçi, alacaklarını hesap edebilecek tüm verilere sahip olduğu kabul edilmektedir. Oysa gerçek böyle değildir. Dolayısıyla aynı durumda olan tüm işçiler yönünden alacağın tam olarak ispatı meselesi artık yaygın, herkes bakımından aynı kapsama sahip bir sorun hâline gelmiş bulunmaktadır.

O hâlde, belirsiz alacak davasında alacağın tamamı dava edilmekte ancak davanın açıldığı tarihte alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi davacıdan bekle-nememekte veya bu belirlemeyi yapmak davacı açısından imkânsız bulunmaktadır. Maddenin mevcut ikinci fıkrasındaki düzenleme gereğince belirsiz alacak davasında davacının, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğu "an"da talebini artırması gerekmektedir. Uygulamada sorun yaşanan ve doktrinde de tartışılan konu, alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu "an"ın tespitine yöneliktir. İkinci fıkrada yapılan değişiklikle, bu "an"ın, bir başka ifadeyle alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün hâle geldiğinin tespiti mahkemece yapılacaktır. Hâkim, alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenmesinin "mümkün olduğu anda" talebini tam ve kesin olarak belirlemesi için davacıya süre verecektir. Bu süre verme işlemi tahkikat aşaması sona ermeden yapılacaktır.

4. BELİRSİZ ALACAK DAVASININ İŞÇİLİK ALACAKLARI BAKIMINDAN İNCELENMESİ

a. Kıdem Tazminatı Yönünden

Kıdem tazminatı giydirilmiş brüt ücrete göre hesaplanırken, işverenlerin işçiye yasal bir zorunluluk olmasına rağmen ücret hesap pusulası vermemesi, diğer işçilerin tanıklıktan çekinmesi, işçinin ücretini net olarak bilmesini ve ispatlamasını zorlaştırmaktadır.9 İşçinin çalışma süreleri de kıdem tazminatı hesabında büyük öneme sahip olup özellikle sigorta bildirimleri doğru yapılmadığı takdirde kanıtlanması güç durumlar meydana gelebilmektedir.10 Sayılan tüm bu nedenler başlı başına kıdem tazminatını belirsiz alacak davası ile talep etmeye uygun hâle getirmektedir.

Ücret eklerinin varlığı ve ödeme periyotlarının süreklilik arz edip etmediğinin tartışmalı olması hâlinde de tazminata esas giydirilmiş ücret noktasında belirsizlik söz konusudur.11 Fazla çalışmaya ilişkin ücretin aylık.

olarak ödenen temel ücret içinde yer alıp almadığı hususu tazminata esas ücreti ilgilendirmektedir. Bu husustaki bir belirsizlik kıdem tazminatında da belirsizliğe yol açacaktır. İş sözleşmesinin, tazminata hak kazanacak şekilde sona erip ermediğinin tartışmalı olduğu durumlarda belirsiz alacak davası açılabilmelidir.

b. İhbar Tazminatı Yönünden

İhbar tazminatı, iş sözleşmesinin, kanunda düzenlenen ihbar sürelerine uyulmaksızın feshedilmesi hâlinde, sözleşmeyi fesheden tarafın, ihbar önellerine ilişkin ücret tutarınca karşı tarafa ödemek zorunda olduğu tazminattır. Kıdem tazminatı bakımından yapılan açıklamalar, büyük oranda ihbar tazminatı için de geçerli olacaktır.

Çalışma süresinin ihbar süresi ile ilgili dilimi değiştirecek şekilde tartışmalı olması hâlinde ihbar tazminatı açısından belirli bir alacak söz konusu olmaz.12 İhbar tazminatı, giydirilmiş ücrete göre hesaplandığından ücrete ve eklerine ilişkin her türlü belirsizlik, ihbar tazminatı miktarını da belirsiz hâle getirir. İhbar sürelerine uyulmaması ve giydirilmiş ücret noktasındaki çekişme, ihbar tazminatını da kıdem tazminatında olduğu gibi belirsiz hâle getireceğinden belirsiz alacak davası açılabilmelidir.

c. Ücret Yönünden

Ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para olarak ödenen tutardır.

İşçi alacaklarının temeli ücret ve eklerine göre belirlendiği, kayıt dışılığın bir sonucu olarak işçiye ücret bordrosu ve ücret hesap pusulası verilmediği bir durumda, ücretin miktarının tam olarak belirlenememesi hâlinde, tüm alacakların belirsizleştiği söylenebilir.13 İşçi ücreti tartışmalıysa, açılacak belirsiz alacak davasında en azından işveren kayıtların-da geçen ücrete göre dava konusu belirlenerek talepte bulunulmalıdır; işverence hiçbir kayıt tutulmamışsa talep asgari ücret üzerinden yapılmalıdır.14 Ücrete ilişkin tüm bu çelişkilerin varlığı hâlinde belirsiz alacak davasının açılabileceği kabul edilmelidir.

SONUÇ

Çalışmamızda işçilik alacaklarının, tanımı yapılan belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağına yer verilmiştir. Öğretide ve Yargıtay daireleri arasında her ne kadar görüş ayrılıkları mevcut olsa dahi Türk Hukuku'nda, iş ilişkilerinde incelemelerde ve hesaplamalarda esas alınacak kayıtlar işveren tarafından tutulduğundan, alacağın miktar olarak belirlenmesi karşı tarafın elindeki belgelerle vereceği bilgi sonucu mümkün olacağından, birçok olayda davanın açıldığı tarihte alacağını tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin işçiden beklenemeyeceği kanaatindeyiz. İşçinin açtığı iş davalarının da söz konusu kurallara bağlı olarak belirsiz alacak davası veya kısmi dava olarak açılamayacağını söylemek, ülkemizde işçi-işveren ilişkilerinin yapısı ve fiili gerçekleri dikkate alındığında mümkün değildir.

İşbu çalışmamıza konu Anayasa Mahkemesi kararında, usul hukukunun amaç değil maddi hukuk için araç olma özelliği ve yargılamada iş hukukunun ilkelerine uyulması gerektiği vurgulanarak işçi alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olabileceğini kabul etmiştir. Usul hukukunun silahların eşitliği ilkesi burada da uygulanmalıdır. İşçinin mahkemeye erişiminin kolaylaştırılması, dava hakkını kullanmasının önündeki engellerin kaldırılması ve delillerin işveren elinde olması nedeni ile yaşadığı ispat güçlüklerinin aşılması için gereken yardımın sağlanması gerekliliği savunulmuştur.

Footnotes

1 AYM, 22 Şubat 2022, B. No: 2019/12190

2 Hakan PEKCANITEZ, "Belirsiz Alacak Davası", DEÜHFD, C. 11, Özel S. 2009, s. 511.

3 Hakan PEKCANITEZ: "Belirsiz Alacak Davası", Yetkin Yayınları, Ankara 20011, s. 11.

4 Nurten FİDAN: "Belirsiz Alacak Davasındaki Belirsizlikler", Sicil İş Hukuku Dergisi, Aralık 2011, s. 177-187.

5 Aynaz UĞUR "Belirsiz Alacak Davası ve Temel İşçilik Alacakları Bakımından İncelenmesi", FSM İlmi Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi, S. 3, Yıl 2014, s. 327.

6 Levent AKIN, "İşçi Alacakları ve Belirsiz Alacak Davası", s. 27.

7 Baki KURU, Ali Cem BUDAK: "Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Getirdiği Başlıca Yenilikler", İstanbul Barosu Dergisi, S. 5, C. 85, Yıl 2011, s. 13

8 PEKCANITEZ, İş Hukukunda Uygulama, s. 936

9 Ahmet ÇELİK, Tazminat ve Alacak Davaları, 2. Bası, Bilge Yayınevi, Ankara, 2012, s. 303.

10 ÇELİK, a.g.e., s. 304.

11 Umut TOPÇU, İşçi Alacak Davaları ve Belirsiz Alacak Davaları, 2. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2012, s. 222.

12 Şahin ÇİL, Bektaş, KAR, İş Yargısında Belirsiz Alacak Davası ve Kısmi Dava, 2. Bası, Yetkin Yayınları, Ankara, 2012, s. 80.

13 Cevdet İlhan GÜNAY, İş Davaları, 3. Bası, Ankara, Yetkin Yayınları, 2012, s. 363.

14 TOPÇU, a.g.e., s. 224; ÇİL - KAR, a.g.e., s. 98.

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.