ÖZET

Rekabet Kurulu, 08.03.2013 tarih ve 13- 13/198-100 sayılı kararı ile Türkiye'de faaliyet gösteren 12 bankanın mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetlerine yönelik fiyat stratejilerini birlikte belirlemesi suretiyle "ortak plan" dahilinde hareket ettiğini ve Rekabetin Korunması Hakkında Kanun çerçevesinde bir ihlâl gerçekleştirildiğini tespit etmiştir. Danıştay 13. Dairesi ise karar düzeltme istemi çerçevesinde yaptığı incelemede devam eden tek bir ihlâl yaklaşımı temel alınarak tesis edilen idari işlemin hukuka uygun olmadığına hükmetmiştir. Dava dosyası yeniden bir karar verilmesi üzerine Ankara 2. İdare Mahkemesi'ne gönderilmiş olup Mahkeme 19.07.2019 tarihinde Danıştay 13. Dairesi'nin bozma kararına uyulmaması yönünde bir hüküm tesis etmiştir. Bu aşamada kararın taraflara tebliğini izleyen günden itibaren 30 gün içinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'na temyiz başvurusunda bulunulması gündeme gelecektir. En nihayetinde Rekabet Kurulu'nun 12 banka hakkındaki kararı, para cezaları ve bankaların tazminat sorumlulukları bakımından önem taşımaktadır ve dolayısıyla yargının vereceği nihai kararın uygulamaya ışık tutması beklenmektedir.

Anahtar Kelimeler: Rekabet Kurulu, Kartel, Rekabetin Korunması Hakkında Kanun.

GİRİŞ

Rekabet Kurulu'nun ("Kurul") 08.03.2013 tarih ve 13- 13/198-100 sayılı kararı ile Türkiye'de faaliyet gösteren 12 bankanın mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetleri konusunda anlaşma ve/veya uyumlu eylem içerisinde bulunmak suretiyle 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun ("RKHK") çerçevesinde bir ihlâl gerçekleştirdiği ve kartel oluşturduğu tespit edilmiştir. Tarafların Kurul kararını kanun yoluna götürmesi üzerine, Ankara 2. İdare Mahkemesi ("İdare Mahkemesi"), Kurul kararını hukuka uygun bularak, bankalarca açılan iptal davalarını reddetmiştir. Bunun üzerine, İdare Mahkemesi'nin vermiş olduğu karar ile ilgili olarak temyiz yoluna başvurulmuş, ancak Danıştay 13. Daire Başkanlığı 2015/2974 esas 2015/4612 Karar sayılı ilamı ile temyiz taleplerini reddetmiştir. Akabinde ise ilgili karar hakkında karar düzeltme yoluna başvurulmuş olup; Danıştay'ın ilgili dairesinin 2016/3587 Esas 2019/1778 Karar sayılı ilamı ile karar düzeltme isteminin kabulüne hükmedilmiştir. Nihayetinde İdare Mahkemesi 19.07.2019 tarihli kararı ile Danıştay 13. Dairesi Başkanlığı'nın bozma kararın uyulmamasına ve 2014/276 E. 2014/1395 K. sayılı kararda ısrar edilerek davanın reddine yönelik hüküm tesis etmiştir.

Karar düzeltme isteminin sonuçlanmasının ardından İdare Mahkemesi'nin yapacağı yeniden incelemenin tamamlanmasının beklendiği süreçte Kurul kararına konu kartel oluşumundan zarar gören ilgili kişilerce mahkemelerde tazminat davaları açılmış olsa da, ilgili mahkemelerce Kurul kararının henüz kesinleşmemiş olması hasebiyle tazminat talepleri hakkında karar verilmekten imtina edilmiştir. Nitekim güncel durum dahilinde Kurul kararı henüz kesinleşmemiş olduğu için, tazminat taleplerine dair belirsizliğin bir müddet daha devam edeceği açıktır.

Bu çalışmamızda Rekabet Kurulu'nun tarafından devam eden tek bir ihlâl yaklaşımı çerçevesinde verilen 12 banka hakkındaki kararı ve ağırlıklı olarak Danıştay 13. Dairesi'nin Ankara 2. İdare Mahkemesi'nin kararını bozan ilamı olmak üzere, başvurulan kanun yolları çerçevesinde yargı makamlarınca verilen kararlar ele alınacaktır.

1. REKABET HUKUKU AÇISINDAN KARTEL

Rekabet Kurulu'nun dava konusu kararının incelenmesine geçilmeden önce, soruşturmaya taraf bankalara isnat edilen rekabeti kısıtlayıcı eylem hakkında mevzu edilmesinde isabet olduğu değerlendirilmiştir.

Bilindiği üzere, rekabet hukukunun en temel amacı rekabetin korunmasıdır ve RKHK md. 4 ile sabit olduğu üzere, rekabeti engelleyici, kısıtlayıcı veya bozucu teşebbüsler arası anlaşmalar ve/veya uygulamalar yasaklanmıştır. Rekabeti kısıtlayıcı anlaşmalar ise yatay ve dikey anlaşmalar olmak üzere iki şekilde karşımıza çıkmaktadır. Aynı coğrafi pazarda, aynı veya benzeri ürünleri satan, doğrudan rakip olan teşebbüsler arasında yapılan anlaşmalar yatay anlaşmalar kapsamına girmekteyken; ürün veya hizmetin arzı sürecinde dikey düzlemde farklı aşamalarda yer alan teşebbüsler arasında yapılan anlaşmalar dikey anlaşmalar olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışmamızda ele alacağımız Rekabet Kurulu kararının temelinde yer alan kartel kavramı ise yatay anlaşmalar çerçevesinde karşımıza çıkmaktadır.

Karteller, irade beyanlarının teşebbüsler arasında açıkça ortaya konulmasıyla ortaya çıkmaktadır. Belirtmek gerekir ki, teşebbüslerin kartel oluşturma iradeleri, teşebbüsler arası herhangi bir iletişim ve/veya bağlantı gerçekleşmeden de ortaya çıkabilmektedir. Fakat böyle durumlar, uyumlu eylem kavramı çerçevesinde değerlendirilmektedir.1 Nihayetinde, birbirine rakip olan teşebbüslerin, açık veya zımni olacak şekilde asgari satış fiyatını ve/veya satış şartlarını aralarında kararlaştırma, piyasaları bölüşme, kendilerince tespit edilen miktar ve çeşitler uyarınca üretim yapma ve bunlarla sınırlı olmamakla birlikte sair yollarla rekabeti ortadan kaldıracak şekilde iradelerini birleştirmeleri mümkündür.

2. REKABET KURULU'NUN 08.03.2013 TARİH VE 13- 13/198-100 SAYILI KARARI

Kurul, Türkiye'de faaliyet gösteren 12 bankanın kredi kartı faizlerini birlikte belirledikleri yönündeki şikâyet üzerine, soruşturma başlatılmasına karar vermiştir.2 Gerçekleştirilen incelemeler neticesinde, soruşturmaya taraf 12 bankanın mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetleri alanında RKHK'nın 4. maddesini ihlâl ettiklerine; bu nedenle RKHK'nın 16. maddesi ile Ceza Yönetmeliği hükümleri uyarınca 2011 mali yılı sonunda oluşan ve Kurul tarafından belirlenen yıllık gayri safi gelirlerinin takdiren, Akbank, YKB ve Garanti Bankası, Garanti Ödeme Sistemleri ile Garanti Konut Finansmanı'ndan oluşan ekonomik bütünlüğe %1,5; İş Bankası, Finansbank, Halk Bankası, Vakıfbank ve Ziraat Bankası'na %1; Denizbank, HSBC ve ING'ye %0,6; TEB'e ise %0,3 oranında olmak üzere toplam 1.116.957.468,76 TL idari para cezası verilmesine karar verilmiştir.

Kurul'un mezkûr kararında, "devam eden tek bir ihlâl"3 yaklaşımı açıkça vurgulanmamış ise de, işbu karar çeşitli anlaşma ve/veya uyumlu eylemlerin tek bir ihlâl kapsamında değerlendirildiği bir karar olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim soruşturmaya taraf teşebbüslerin mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetlerine yönelik fiyat stratejilerini birlikte belirlemesi "ortak plan" olarak değerlendirilmiş ve ihlâlin 21.08.2007-22.09.2011 tarihleri arasında devam ettiği tespit edilmiştir. Kararda ortak planı gösterir ilk dört belge doğrultusunda yedi bankanın mevduat ve kredi hizmetleri kapsamında birlikte fiyat tespitinde bulundukları kanaatine ulaşılmış; ilerleyen dönemde beş bankanın daha ihlâle katıldığı ve ortak planın kredi kartı hizmetlerini de kapsayacak şekilde genişletildiği sonucuna varılmıştır. Ayrıca, kamu bankalarının kamu mevduatı hizmetine yönelik ihalelerde danışıklı teklif verdiği tespit edilmiş, nihayetinde söz konusu eylemler de 12 bankanın tamamının katıldığı uzlaşmanın kapsamında değerlendirilmiştir.

3. REKABET KURULU KARARINA KARŞI BAŞVURULAN KANUN YOLLARI ÇERÇEVESİNDE ADLİ MAKAMLARCA VERİLEN HÜKÜMLER

Kurul kararı uyarınca haklarında idari para cezası düzenlenen 12 banka tarafından Ankara 2. İdare Mahkemesi nezdinde kararın iptali yoluna başvurulmuştur ancak açılan iptal davası, Kurul kararının hukuka uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.

İdare Mahkemesi'nin kararı her bir banka tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiş olup, temyiz taleplerini inceleyen Danıştay 13. Hukuk Dairesi, İdare Mahkemesi'nin kararını onamıştır. Anılan kararda "(i) Bankacılık sektöründe faaliyet gösteren 12 teşebbüsün mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetlerini konu edinen bir uzlaşma kapsamında rekabeti sınırlayıcı nitelikte eylemlerde bulundukları, (ii) uzlaşmanın belirlenmesi, uygulanması ve takibinin ise taraflar arasında gerçekleştirilen bir dizi iletişim, bilgi paylaşımı ve mutabakat vasıtasıyla ifa edildiği ve (iii) soruşturmaya taraf bankalar arasında rekabete hassas bilgilerin paylaşıldığı ve rakip bankaların üst yöneticilerinin kahvaltılarda buluştukları, bu buluşma ve görüşmeler akabinde bir anlaşmanın varlığını ortaya koyar nitelikte bilgi paylaşımlarının yapıldığı" tespitlerinin Kurul tarafından elde edilen belgelerle ortaya koyulduğu gerekçesiyle, Kurul kararında hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir.

Daha sonra karar düzeltme yoluna başvurulmuş olup, karar düzeltme isteminin incelenmesi sonucunda Danıştay 13. Dairesi, Ankara 2. İdare Mahkemesi'nin kararını aşağıda yer verilen gerekçelere dayanarak bozmuştur. Anılan kararda özetle, (i) Kurul kararında, farklı teşebbüsler arasındaki farklı pazarlara ilişkin çeşitli anlaşma ve uyumlu eylemlerin devam eden tek bir ihlâl yaklaşımı kapsamında değerlendirildiği, ancak Rekabet Kurumu'nun soruşturmaya taraf 12 bankanın tamamının kararda yer verilen hizmetlere ilişkin ortak plan dahilinde belirli bir koordinasyon içerisinde hareket ettiğinin ve ihlâle katılan teşebbüslerin işbu ortak plandan haberdar olduğunun makul şüphenin ötesinde bir ispat standardı ile ortaya koyarak yeterli deliller ile destekleyemediği ve (ii) Danıştay 13. Daire tarafından dosya kapsamında yapılan inceleme sonucunda bazı bankaların sadece tek bir hizmet yönünden ihlâle katıldığı, bazı bankaların ise bazı hizmetler yönünden hiçbir şekilde ihlâle katılmadığı ve dolayısıyla 12 bankanın tamamının farklı sektörlere ilişkin olarak farklı bankalar arasında gerçekleşen ihlâllerin tamamından sorumlu tutulmasının hukuka aykırı olduğu tespitlerine yer verilmiştir Nihayetinde devam eden tek bir ihlâl yaklaşımı kapsamında tesis edilen idari işlemin hukuka uygun olmadığına hükmedilmiştir.

En nihayetinde, karar düzeltme isteminin sonuçlanması akabinde dava dosyası yeniden bir karar verilmesi üzerine Ankara 2. İdare Mahkemesi'ne gönderilmiş olup İdare Mahkemesi 19.07.2019 tarihli kararı ile Danıştay'ın bozma kararına uyulmamasına ve davanın reddine karar vermiştir. Bu aşamada kararın taraflara tebliğini izleyen günden itibaren 30 gün içinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'na temyiz başvurusunda bulunulması gündeme gelecektir.

IV. DEVAM EDEN TEK BİR İHLAL YAKLAŞIMI

Danıştay 13. Hukuk Dairesi'nin 2016/3587 Esas 2019/1778 Karar sayılı ilamında yer verildiği üzere, uyuşmazlık konusu Kurul kararında farklı teşebbüsler arasındaki farklı pazarlara ilişkin çeşitli anlaşma ve uyumlu eylemler devam eden tek bir ihlâl yaklaşımı kapsamında değerlendirilmiştir. Çalışmamızın bu aşamasında gerek Rekabet Kurulu'nun dava konusu kararında ve gerekse Danıştay 13. Dairesi'nin karar düzeltme isteminin değerlendirmesi akabinde verdiği kararda yer verilen "devam eden tek bir ihlâl" yaklaşımı ele alınacaktır.

Genel olarak devam eden tek bir ihlâlin varlığından söz edilebilmesi için, çeşitli anlaşma ve/veya uyumlu eylemlerin ortak bir planın parçası olması sebebiyle birbiriyle bağlantılı olması gerekmektedir.

Bununla birlikte, karteller karmaşık yapılı işbirlikleri olup, genellikle tek bir davranıştan değil, bir dizi mutabakat zincirinden oluşmaktadır.4 Hâl böyle iken, kartellerin zaman içerisinde değişim göstermeleri gündeme gelebilmektedir. Şöyle ki, kartel üyesi teşebbüslerin tamamı her zaman uyum içerisinde hareket etmeyebilmektedir.5 Nitekim teşebbüslerin belirli dönemlerde rollerinin değişmesi, tüm toplantılara katılım göstermemeleri yahut kendi içlerinde çıkar çatışmaları yaşamaları mümkündür. Dolayısıyla her değişim, teşebbüsler arasında yeni bir anlaşma yapıldığının göstergesi olarak kabul edilmemektedir. Devam eden tek bir ihlâl yaklaşımında ise ilgili teşebbüsler, ihlâlin sürekli olarak tarafı olup olmadıklarına ya da alınan kararları birebir uygulayıp uygulamadıklarına bakılmaksızın, temeldeki rekabeti sınırlayıcı ortak plandan dolayı sorumlu tutulmaktadırlar.6 Ancak devam eden tek bir ihlâl yaklaşımında kritik nokta ortak planın varlığıdır ve bu sebepten ötürü öncelikli olarak ortak planın ortaya konulması gerekmektedir. Önemle ifade edilmelidir ki ortak plan, kartelin tüm detaylarını içerir yazılı bir ticari sözleşme metni olarak değerlendirilmemelidir.

Belirtildiği üzere, devam eden tek bir ihlâl yaklaşımı kapsamında kartelin yalnızca bir ya da birkaç unsuruna katılmış olan bir teşebbüs, ihlâle katıldığı dönemle sınırlı olmak üzere ihlâlin bütününden sorumlu tutulabilmektedir. Bu noktada teşebbüsün ortak plana bilinçli bir şekilde bağlı olduğunun ispatlanması hayati önem taşımaktadır.7 Daha detaylı açıklamak gerekirse, devam eden tek bir ihlâl yaklaşımında bir teşebbüsün ihlâlin her aşamasına katılmış olması gerekmemekle birlikte, ihlâle katıldığı pazar veya ürün sebebiyle diğer teşebbüslerin farklı pazar veya ürünlere ilişkin davranışlarından da sorumlu tutulabilmesi için, teşebbüsün ortak plandan haberdar ya da en azından bu durumu bilebilecek durumda olduğunun ispatlanması gerekmektedir.

Çalışmamız kapsamında ele aldığımız yaklaşıma ilişkin olarak tartışma konusu olan bir başka husus ise devam eden tek bir ihlâl kapsamında farklı ürün/hizmetlere yönelik ihlâllerin birleştirilip birleştirilemeyeceğidir. İhlâle katılan teşebbüslerin ilgili ürün/hizmet pazarlarının tamamında faaliyet göstermediği ve tüm ürün/hizmetlere ilişkin ortak bir planın mevcut olmadığı hallerde bu pazarlara yönelik ihlâllerin birleştirilemeyeceğine dair görüşler mevcuttur.8 Rekabet Kurulu ise belirli bir zaman diliminde gerçekleşen çeşitli davranışların birbirini tamamlayıcı nitelik arz ettiğine kanaat getirilmesi halinde tek bir ihlâlin varlığına hükmetmekte ve teşebbüsleri tek bir cezadan sorumlu tutmaktadır.9 Son olarak devam eden tek bir ihlâl yaklaşımının hukuki sonuçlarına değinilecektir. Bir görüşe göre, devam eden tek bir ihlâl ile ilgili yapılan soruşturmalarda birbirinden farklı çok sayıda rekabet ihlâline işaret eden bilgi ve belgelere ulaşılmaktadır. Teşebbüsler arasında yıllarca süregelen ilişkiler kapsamında meydana gelmiş, konusu, dönemi ve hatta bazen tarafları farklı olan ihlâllerin ayrı ayrı değerlendirilmesi ve bunların her biri için ayrı cezalar verilmesi, hem soruşturmanın kapsamı bakımından hem de soruşturma sonucunda ortaya çıkabilecek cezalar bakımından yetkili kurumlara ve teşebbüslere ağır yükümlülükler yükleyecektir. Bu nedenle, teşebbüsün, dahil olduğu anlaşmanın rekabeti sınırlamaya yönelik temeldeki bir anlaşmanın uzantısı olduğunu bildiğinin veya bilmesi gerektiğinin ispatlanması şartıyla ilgili teşebbüslerin hepsinin ihlâlin temelini oluşturan ortak bir anlaşma nedeniyle sorumlu tutabilmesi mümkün olmalıdır.10 Uygulamada ise bir teşebbüsün ihlâle katıldığının alenen ispatlanması gerekmemekte ortak plana bağlı hareket ettiğinin tutarlı ve yeterli delillerle ortaya konulması yeterli olmaktadır.11

Danıştay 13. Dairesi'nin karar düzeltme istemini incelemesinin akabinde verdiği kararda ise, Rekabet Kurulu'nun 12 bankanın tamamının mevduat, kredi, kredi kartı ve kamu mevduatı hizmetlerine ilişkin olarak tek bir ortak plan dahilinde belirli bir koordinasyon içerisinde hareket ettiğinin ve teşebbüslerin ortak plandan haberdar olduğunun makul şüphenin ötesinde bir ispat standardı ile ortaya konulamadığı ifade edilmiştir. İlaveten, soruşturmaya taraf 12 banka hakkında ihlâle dahil oldukları her bir hizmet yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılması gerekirken devam eden tek bir ihlâl yaklaşımıyla tesis edilen idari işlemin hukuka uygun olmadığına karar verilmiştir. Rekabet Kurulu'nun dava konusu kararı Türkiye'de rekabet hukuku alanında çalışmalar yapan uzmanlarca da eleştirilmektedir. Ersoy'a göre:

(i) kamu mevduatı, kredi ve kredi kartı hizmetlerine ilişkin çeşitli ihlâlleri kapsayan ve tarafların ortak amaçlarını gösteren genel bir planın mevcudiyeti yeterli bir şekilde ortaya konulamamıştır,

(ii) tüm bankaların üç hizmet türüne yönelik olarak birlikte hareket ettiğine dair herhangi bir delil elde edilememiştir ve (iii) ihlâle sonradan taraf olduğu kabul edilen beş banka hakkında yalnızca bir veya iki hizmete yönelik delil elde edilmiş olmasına rağmen söz konusu bankaların ortak plandan haberdar olduğu varsayılmıştır. Nihayetinde yukarıda yer verilen çelişkili hususların varlığına rağmen Kurul, 12 bankanın tamamını ihlâle katılım gösterdikleri süre boyunca anılan hizmetler çerçevesinde gerçekleştirilen ihlâlin tamamından sorumlu tutulmuştur.

V. TAZMİNAT HAKKI

Yukarıda da bahsedildiği üzere, Kurul bahsi geçen 12 bankanın 21.08.2007 ve 22.09.2011 tarihleri arasında vermiş oldukları mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetlerinde kartel iradesi ile belirlenen faiz oranlarının uygulandığı hususunu tespit etmiştir. Dolayısıyla, bahse konu hizmetlerden faydalanmış kişilerce RKHK'nın 57. ve 58. maddeleri kapsamında uğranılan zararın 3 katı kadar tazminat talepli bir dava açılabilmesi gündeme gelmiştir.

Bu noktada tartışmalı olan husus, RKHK 57 ile 58. maddelere dayanılarak açılacak olan tazminat davası kapsamında, mahkemelerce henüz kesinleşmemiş olan Kurul kararına dayanılarak karar verilmesinin mümkün olup olmadığıdır. Nitekim birçok mahkeme şu zamana kadar açılan kartel tazminatı talepli davalarda karar düzeltme aşaması henüz tamamlanmadığı hasebiyle karar vermekten imtina etmekteydi. Ancak kartel faizi sebebiyle zarara uğradığını iddia eden bir tüketici tarafından İstanbul 12. Tüketici Mahkemesi'nde açılan dava sonucunda tüketici lehine verilmiş olan bir karar bulunmaktadır.12 Mahkeme tarafından verilen kararda, RKHK ile Rekabet Kurulu tarafından verilen bir kararın dava şartı olup olmadığı hususunun düzenlenmediği ve dolayısıyla bekletici sorun yapılması yönündeki taleplerin kabul edilip edilmeyeceğine dair kararın mahkemenin takdirinde olduğu ifade edilmiştir. Nihayetinde, "Gecikmiş adalet, adalet değildir." prensibinin göz önüne alınması suretiyle Kurul kararına karşı idari yargıda açılan iptal davası bekletici sorun yapılmayarak tüketici lehine hüküm tesis edilmiştir.

Tazminat davası açma konusunda bir diğer çekince ise zamanaşımı süresinin başlangıcı ile ilgilidir. Bir görüşe göre, rekabet ihlâlinden kaynaklı tazminat davalarına ilişkin zamanaşımı süresinin, Kurul kararının kesinleşmesinden sonra başlaması gerekmektedir.13 Ancak somut durumda RKHK kapsamında açılan tazminat davaları için belirlenen zamanaşımı süresinin Kurul kararlarının kesinleşmesinden itibaren başlatılması yönünde bir düzenleme söz konusu değildir.

SONUÇ

Nihayetinde, Rekabet Kurulu 08.03.2013 tarih ve 13- 13/198-100 sayılı kararı ile Türkiye'de faaliyet gösteren 12 bankanın mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetleri konusunda anlaşma ve/ veya uyumlu eylem içerisinde bulunmak suretiyle RKHK çerçevesinde bir ihlâl gerçekleştirdiği ve söz konusu kararda devam eden tek bir ihlâl yaklaşımı benimsenmiştir. Dava konusu Kurul kararına karşı en son başvurulan kanun yolu olan karar düzeltme talebinin Danıştay'ın 13. Hukuk Dairesi tarafından incelenmesi akabinde, Kurul'un anılan ihlâl yaklaşımını doğru bir şekilde uygulamadığı ve dolayısıyla verilen kararın hukuka aykırı olduğuna hükmedilmiştir. Bunun üzerine dava dosyası İdare Mahkemesi'ne gönderilmiş olup, Mahkemece Danıştay 13. Hukuk Dairesi'nin bozma kararına uyulmayacağına ve verilen ilk kararda ısrar edilerek davanın reddine karar verilmiştir. Nihayetinde bu aşamada tarafların talep etmesi halinde dosyanın Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nca incelenmesi gündeme gelecektir.

Bütün bunlara ek olarak, Kurul'un rekabet ihlâline ilişkin verdiği karar neticesinde RKHK'nın 57. ve 58. maddesi kapsamında bankalara karşı tazminat davası açılması gündeme gelmiş ise de, Kurul kararının henüz kesinleşmemiş olması sebebiyle dava açan veya açmaya hazırlanan ilgili kişiler ile tazminat başvurusu yapılan mahkemeler nezdinde tereddütler mevcut bulunmaktadır. Hal böyle iken, bu tereddütlerin Kurul kararı kesinleşmeden tam anlamıyla giderilmesi mümkün görünmemektedir. En nihayetinde Rekabet Kurulu'nun 12 banka hakkındaki kararı, para cezaları bakımından önem taşıyan ve bankaların özel hukuk sorumluluklarını genişletebilecek nitelik taşıdığından, yargının vereceği nihai kararın uygulamaya ışık tutması ve tereddütleri ortadan kaldırması beklenmektedir.

1 Osman Tan ÇATALCALI, "Kartel Teorisi İhracat Kartelleri ve Kriz Kartelleri", Rekabet Kurumu Yayını Uzmanlık Tezi, Ankara 2007, s.11.

2 Şikayete konu olan 12 banka ise şu şekildedir: "Akbank T.A.Ş., Denizbank A.Ş., Finans Bank A.Ş., HSBC Bank A.Ş., ING Bank A.Ş., Türk Ekonomi Bankası A.Ş., Türkiye Garanti Bankası A.Ş., Garanti Ödeme Sistemleri A.Ş., 2 Garanti Konut Finansmanı Danışmanlık A.Ş., Türkiye Halk Bankası A.Ş., Türkiye İş Bankası A.Ş., Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O., Yapı ve Kredi Bankası A.Ş., T.C. Ziraat Bankası A.Ş.".

3 Bahse konu yaklaşıma ilişkin detaylı bilgi Bölüm 4'te verilecektir. 77

13 "Rekabet İhlâllerinden Doğan Tazminat Davalarında Zamanaşımı Süresi ve Başlangıcı", Arslan Kaya; İlhan Yiğit; 2016, Özel Sayı, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi

4 Bahar ERSOY, "Rekabet Hukukunda Devam Eden Tek Bir İhlâl Yaklaşımı", Rekabet Kurumu Yayını Uzmanlık Tezi, Ankara 2015, s.15.

5 H. Gökşin Kekevi, "Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Topluluğu ve Türk Rekabet Hukuku'nda Kartel Anlaşmalarının Denetimi", T.C. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Avrupa Birliği ve Uluslararası Ekonomik İlişkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2007, s.16

6 İrfan Uraz Canbolat, "Rekabet Hukuku Açısından Anlaşma ve Uyumlu Eylem Ayrımı ve Hukuki Sonuçları", T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006, s.94

7 Zekeriyya Arı, Rekabet Hukukunda Danışıklılık Kavramı (Anlaşma, Karar, Uyumlu Eylem) ve Hukuki Sonuçları, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2004, s.98-100.

8 Ersoy, a.g.e., s. 36.

9 Bkz. Rekabet Kurulu'nun 06.09.2002 tarihli ve 02-53/685-278 sayılı; 25.02.2003 tarihli ve 03-12/135-63 sayılı kararı ve 18.04.2011 tarihli ve 11-24/464-139 sayılı kararları

10 Canbolat, a.g.e. s.94.

11 Burcu Can, "Rekabet Hukukunda Kartellere İlişkin İspat Standardı", Rekabet Kurumu Yayını Uzmanlık Tezi, Ankara 2012, s. 39.

12 İstanbul 12. Tüketici Mahkemesi'nin 09.05.2017 tarih ve E.2016/152 sayılı kararı

13 "Rekabet İhlâllerinden Doğan Tazminat Davalarında Zamanaşımı Süresi ve Başlangıcı", Arslan Kaya; İlhan Yiğit; 2016, Özel Sayı, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.