ÖZET

Türk Medeni Kanunu'nun 950. ve devamı maddelerinde alacaklının borçludan olan alacağının karşılanamadığı ihtimallerde, alacaklıya borçluya ait mal üzerinde hapis hakkı kullanmasını öngörmüş ve alacaklının borçluya karşı güvence elde etme imkanını sağlamıştır. Özellikle ekonomik dalgalanmaların yaşandığı dönemlerde borçlu tarafından tatmin edilemeyen alacaklıların hapis hakkına başvurabilme imkanı ticari hayatın devamlılığı için önem arz etmektedir. Bu makalemizde hapis hakkı kavramı, hapis hakkının kullanım şartları ve sınırları incelenecek olup Kanun'un aradığı şartlara uyulmaksızın hapis hakkının kullanılması halinde alacaklının maruz kalabileceği cezai sorumluluk irdelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Hapis Hakkı, Medeni Kanun, Alacaklı, Borçlu, Zilyetlik, Taşınır Mal, Kıymetli Evrak.

GİRİŞ

Hapis hakkı kavramı, Türk Medeni Kanunu ("MK")'nun 950. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş, alacaklı ile borçlu arasındaki ilişkide borçlunun borcunu ifa edememesi ve temerrüt halleri için alacaklıya bir güvence sağlaması amacıyla öngörülmüştür.

Alacaklının Kanun'un aradığı şartları sağlaması halinde hapis hakkını kullanarak borçluya ait elinde bulundurduğu malı/kıymetli evrakı alacağına kavuşana kadar hapsetmesi ya da bu malı/kıymetli evrakın satılmasını sağlayarak alacağının karşılanmasını sağlama imkanı vardır. Ancak alacaklının her halükârda bu hakka sahip olduğunu söylemek mümkün olmamakla beraber, alacaklının şartları oluşmadan ya da Kanun'un tanıdığı imkanlar dışında hapis hakkını kullanması halinde Türk Ceza Kanunu'nun 150. maddesi gereği güveni kötüye kullanma suçu dahi oluşabilecektir.

Bu çalışmamızda hapis hakkının şartları ve sınırları ile bunlara uyulmaksızın kullanılan hapis hakkı nedeniyle alacaklının maruz kalacağı cezai sorumluluk incelenecektir.

I. HAPİS HAKKI KAVRAMI VE HUKUKİ NİTELİĞİ

MK'nın 950 ila 953. maddeleri arasında yer alan hapis hakkı, taşınır rehninin bir türü olarak düzenlenmiştir. Zira taşınır rehni de alacaklıya bir mal veya hak üzerinde teminat imkanı ve mal veya hakkın paraya çevrilerek borcun tahsili imkanını sağlar. Esasen hapis hakkı da taşınır rehnine çok yakın bir amacı ihtiva etmekte yalnız rehin hakkından farklı olarak taraflar arasında bir sözleşmesel ilişkiye bağlı olmaksızın, kanunun aradığı şartların varlığı halinde otomatikman kanundan doğmaktadır.

MK'nın ilgili maddesi; "Alacaklı, borçluya ait olup onun rızasıyla zilyedi bulunduğu taşınırı veya kıymetli evrakı, borcun muaccel olması ve niteliği itibarıyla bu eşyanın alacak ile bağlantısı bulunması hâlinde, borç ödeninceye kadar hapsedebilir." şeklinde olup alacaklıya, borçlunun rızası ile kendi zilyetliğine bırakılmış mal veya hakkı geri vermekten kaçınma veya paraya çevirerek alacağını tahsil etme imkanı sağlamaktadır. Bu yönüyle hem alacaklıyı güvence altına alma hem de borçluyu ifaya zorlama imkanı sağlamaktadır.

II. HAPİS HAKKININ KONUSU VE ŞARTLARI

A) Konusu

MK'nın 950. maddesi uyarınca, alacaklı, borçluya ait olup onun rızası ile zilyedi bulunduğu bir taşınırı veya kıymetli evrakı borcun muaccel olması ve niteliği itibarıyla bu eşyanın ya da kıymetli evrakın bu eşyanın alacak ile bağlantısı bulunması halinde borç ödeninceye kadar hapsedebilir yahut paraya çevirtip alacağını bu miktardan karşılayabilir.1

MK'nın 951. maddesine göre ise, nitelikleri itibarıyla paraya çevrilmeye elverişli olmayan taşınırlar üzerinde hapis hakkı kullanılamaz. Bu iki maddeden de görüleceği üzere, hapis hakkının iddia edilebilmesi ve kullanılabilmesi için hem 950. maddede hem de 951. maddede yer alan şartların varlığı gerekmektedir. Bu şartlardan bazıları olumlu şart, bazıları ise olumsuz şart olduğundan doktrinde iki başlık altında incelendiği görülmüştür. Bu şartların söz konusu olayda varolması halinde ise, alacaklının hapis hakkı kendiliğinden kanundan doğacaktır. Bu şartlar şöyle sıralanabilir:

B) Şartları

a) Olumlu Şartlar

Alacaklının Borçlunun Rızası ile Onun Taşınırına veya Kıymetli Evrakına Sahip Olması

MK'nın ilgili maddesi uyarınca alacaklı borçluya ait malı ya da kıymetli evraklı borçlunun rızasıyla elinde tutuyor olmalıdır. Dolayısıyla borçluya ait mal ya da kıymetli evrak alacaklının eline borçlunun rızası dışında geçti ise artık bu mal ya da kıymetli evrak üzerinde hapis hakkının kullanılması söz konusu olmayacaktır. Zira kanun açıkça rıza şartını aramaktadır. Alacaklının borçluya ait malı ya da kıymetli evrakı zor kullanarak alması, tesadüfen elde etmesi, gizlice elde etmesi, irade sakatlığı gibi durumlar borçlunun rızası bulunmayan hallere örnek olarak gösterilebilir. Öte yandan fiil ehliyetinden yoksun kişilerin yapacağı hukuki işlemler geçersiz olacağından fiil ehliyetinden yoksun kişilerin vereceği rıza da geçersiz sayılacak ve buna binaen hapis hakkı kullanılamayacaktır.

Kanun'un ilgili maddesine belirtilen rıza ise bir irade beyanı kabul edildiğinden borçlunun kendisi veya yetkili temsilcisi tarafından verilebileceği gibi rızanın açık veya zımni olması da mümkündür.

Doktrinde tartışılan diğer bir konu ise, rızanın zilyetliğin alacaklıya tesliminden önce var olmasının şart olup olmamasıdır. Diğer bir deyişle; borçlunun rızası dışında alacaklının eline geçmiş mal veya kıymetli evrakın zilyetliğine dair daha sonra borçlu tarafından rıza verilmesi halinde bu rıza geçerli olacak mıdır? Bu konuda doktrindeki baskın görüş, MK md. 950 uyarınca bunun mümkün olacağı yönündedir. Zira ilgili madde zilyetliğin borçlunun rızası ile alacaklıya verilmiş olmasını yeterli görmüş, rızanın verilme zamanına göre herhangi bir düzenleme yapma gereği duymamıştır.

Alacağın Muaccel Olması

MK 950. maddesinin hapis hakkının kullanılması için aradığı şartlardan biri de, hapis hakkını kullanacak borçlu ile alacaklı arasındaki borcun muaccel olmasıdır. Burada aranan muacceliyet şartı alacaklının borçluya ait malın veya kıymetli evrakın zilyetliğini elde ettiği an değil, hapis hakkını kullanacağı an doğmuş olması gerekir. Zira hapis hakkı borçlunun mal varlığına yapılan bir müdahale olup henüz vadesi gelmemiş, muaccel olmamış bir alacak için kullanılması hatalı olacaktır.

Dolayısıyla öncelikle hapis hakkının kullanılmasına neden olacak bir alacağın olması, alacağın vadesinin gelmiş olması ve borçlu tarafından borcun ifa edilmemiş olması gerekmektedir. Öte yandan ahlaka aykırı ya da eksik borçlara ilişkin ya da zamanaşımına uğramış alacaklar sebebiyle doğacak bir hapis hakkının kullanılması mümkün değildir. Ancak borcun hapis hakkı kullanıldıktan sonra zamanaşımına uğraması halinde, alacaklı borç zamanaşımına uğramadan önce bu güvenceyi sağlamış olduğundan, hapis hakkı esas borç zamanaşımına uğramış olsa dahi baki kalacaktır. Borcun muacceliyetinin tespiti ise, Borçlar Kanunu ("BK")'na göre yapılacaktır.

Üzerinde Hapis Hakkı Kullanılacak Eşya/ Kıymetli Evrak ile Alacak Arasında Bağlantı Olması

MK'nın hapis hakkını düzenleyen 950/1. maddesi açıkça, niteliği itibarıyla bu eşyanın alacak ile bağlantısı bulunması hâlinde hapis hakkının kullanılabileceğini ifade etmiştir. Hal böyle olunca hapis hakkı iddiasında bulunan alacaklı, borçlunun rızası ile zilyedi olduğu mal ya da kıymetli evrak ile, borçlu ile aralarında bulunan esas borç ilişkisi arasında bağlantı olduğunu ispat etmelidir. Burada ispatı talep edilen bağlantının tanımını yapmak her ne kadar güç ise de doktrinde bu konuda taraflara yol gösterici bazı gruplandırmalar yapılmıştır. Bunlar; alacaklının eşyanın onarımına ilişkin masraf yapmış olması, eşyanın ortaya çıkardığı zararın tazminine ilişkin hukuki ilişki olması, o eşyanın zilyedliğine dayalı olarak ortaya çıkan hukuki ilişkinin varlığı gibi durumlardır. Ancak, eşya ile alacak arasındaki bağlantının başka şekilde de ispatı mümkün olup, yukarıda sayılan hallerin sınırlı sayım olmadığı belirtilmelidir.

Eşya ile alacak arasındaki bağlantıya ilişkin MK. 950/2. maddesi farklı bir düzenleme öngörmüş ve bir istisna getirmiştir. Buna göre, zilyetliğin ve alacağın ticari ilişkiden doğması halinde tacirler arasında bu bağlantı var kabul edilecektir. Dolayısıyla hapis hakkını kullanmak isteyen tarafın bu bağlantıyı ispat etme yükümlülüğü olmayacak, yalnızca alacağın ticari ilişkiden kaynaklanması ve tarafların tacir olması gerekçesi ile bu şart sağlanmış olacak ve bağlantının varlığı kabul edilecektir. Şöyle ki, bir tacir, herhangi bir hukuki ilişki uyarınca başka bir tacirin eşyasına veya kıymetli evrakına zilyet olmuşsa, alacak başka bir ilişkiden doğmuş olsa bile, bu hüküm doğrultusunda hapis hakkını kullanabilecektir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken, diğer şartların da oluşmuş olması gerektiğidir.

Bu istisna kapsamına yalnızca tacirler ya da Türk Ticaret Kanunu ("TTK") uyarınca tacir sayılan kişiler gireceğinden, tacir kavramının ne olduğunun ve kimlerin tacir sayılması gerektiğinin de açıklanması gerekecektir. TTK'nın 12. maddesi uyarınca, ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denmekte ve yine aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca, ticari işletmeyi işletmese dahi, bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse de tacir sayılacaktır. Dolayısıyla bu nitelikleri ihtiva eden kişilerin alacaklarını hapis hakkını kullanmak suretiyle güvence altına almak istemeleri halinde MK. 950/2 uyarınca bağlantı var kabul edilecektir. Taraflardan birinin daha sonra tacir sıfatını kaybetmesi ya da tacir olmayan bir kişinin tacirin borcunu üstlenmesi durumunda dahi bu madde uygulama alanı bulacaktır.

b) Olumsuz Şartlar

Paraya Çevrilemeyen Taşınırlardan Olmaması

MK'nın 951/1. maddesi nitelik itibariyle paraya çevrilmeye elverişli olmayan taşınırlar üzerinde hapis hakkının kullanılamayacağına hükmetmiştir. Dolayısıyla, yalnızca paraya çevrilebilen taşınırlar için hapis hakkının kullanılabileceğini söylemek mümkündür. Örneğin, kimlik kartı, ehliyet pasaport, diploma gibi borçlu için önemli olan fakat paraya çevrilemeyen eşyalar üzerinde hapis hakkı kullanılamayacaktır.

Alacaklının Hapis Hakkını Kullanmayacağına Dair Taahhüdünün Olması

Alacaklı borçlu ile aralarında yapmış oldukları anlaşma uyarınca, borçluya karşı hapis hakkını kullanmayacağına dair taahhüt vermiş olabilir. Bu halde daha sonra alacaklının borçluya ait bir eşya ya da kıymetli evrak üzerinde hapis hakkını kullanma şartları oluşsa dahi vermiş olduğu bu taahhüt geçerli olacak ve alacaklının hapis hakkını kullanması mümkün olmayacaktır. Bu taahhüt Türk Hukuku'nda herhangi bir şekle bağlanmamıştır. Dolayısıyla sözlü ya da yazılı verilebileceği gibi açık ya da zımni şekilde de bu taahhüt verilmiş olabilir. Doktrinde hapis hakkından feragat olarak da nitelendirilen bu hak, alacaklının eşya ya da kıymetli evrak üzerindeki zilyetliği kazanmadan önceki ya da sonraki bir dönemde de verilmiş olabilir.

Yukarıda bahsedilen hapis hakkından feragat hususunda kanun istisnai bir durum öngörmüş ve her ne kadar alacaklının hapis hakkının kullanılmayacağına dair beyanı olsa da zilyetliğin alacaklıya verilmesinden sonra borçlunun acze düşmesi halinde ya da borçlu zilyetliğin tesliminden önce acze düşmüş ve bu durum alacaklı tarafından daha sonra öğrenilmişse, alacaklı hapis hakkını kullanabilecektir. Dolayısıyla m. 952/2'nin zorunlu bir hapis hakkını düzenlediğini söylemek mümkündür.

Borçlunun Talimatı ile Hapis Hakkının Kullanılamaması

Borçlunun taşınır eşyayı ya da kıymetli evrakı alacaklıya rızası ile teslim etmeden önce veya teslim sırasında alacaklıya hapis hakkının kullanılamayacağı yönünde talimat vermesi halinde, alacaklının hapis hakkı ortadan kalkmış olur. Ancak, burada önemli olan borçlu tarafından bu talimatın zilyetliğin tesliminden önce ya da en geç teslim anında verilmiş olmasıdır. Dolayısıyla zilyetliğin tesliminden sonra borçlu tarafından alacaklıya verilecek bu yöndeki bir talimat alacaklıyı bağlamayacak ve diğer şartların oluşması halinde hapis hakkını kullanabilecektir. Borçlu tarafından alacaklıya verilen talimatın şekline dair kanunda bir açıklık bulunmamaktadır. Dolayısıyla şekil serbestisi gereği bu talimatın yazılı, sözlü, açık veya zımni verilmesi mümkündür.

Her ne kadar kanunda bir sınırlama getirilmemiş ise de bazı eşyalar üzerinde halin şart ve gereği hapis hakkının kullanılması mümkün değildir. Örneğin, komisyon sözleşmelerinde komisyoncunun borcu taşınır eşyayı veya kıymetli evrakı satmayı üstlenmek olduğundan sözleşme devam ederken komisyoncunun hapis hakkını kullanması söz konusu olamaz. Zira halihazırda sözleşme devam ettiğinden, komisyoncunun borcunu ifa edeceği sözleşme bakidir ve sona ermeden hapis hakkının kullanılması söz konusu değildir. Bu ve buna benzer durumlarda tüm şartlar oluşsa dahi halin şart ve gereklerinden hapis hakkının kullanılması mümkün olmayacaktır.

Hapis Hakkının Kullanılmasının Kamu Düzeni ile Bağdaşmaması

MK'nın hapis hakkını düzenleyen ilgili maddesi hapis hakkının kullanımını    engelleyen diğer bir şartın da hapis hakkının kullanımının kamu düzenine aykırılık oluşturması olduğuna hükmetmiştir. Kamu düzeni kavramı belirli kriterleri olmayan, belirli kurallara tabi olmayan soyut bir kavramdır. Ancak genel anlamda toplumun genel ahlak, sosyal, ekonomik, tarihsel ve kültürel menfaatleri ile ilgili olup, her somut olay kendi açısından değerlendirilmelidir. Örneğin, uyuşturucu ya da tarihi eserler üzerinde hapis hakkının kullanılması mümkün değildir. Öte yandan İcra İflas Kanunu'nda düzenlenmiş haczi kabil olmayan mallar üzerinde de hapis hakkının kullanılmasının mümkün olmadığı sonucuna varılmaktadır.2

III. HAPİS HAKKININ HÜKÜMLERİ

Hapis hakkı, hak sahibine iki imkan sunmaktadır. Bu imkanlar MK. madde 953'te açıklanmıştır. Bu durumda borçlu borcuna binaen alacaklıya borcunu ödemez veya borcuna karşılık alacaklıya güvence gösteremez ise alacaklı malı ya da kıymetli evrakı borç ödeninceye kadar alıkoyabilir. Öte yandan yine kanun alacaklıya bu şartların varlığı halinde borçluya bildirimde bulunarak malın ya da kıymetli evrakın paraya çevrilmesi imkanını vermiştir.

A) Alıkoyma Hakkı

Halihazırda malın ya da kıymetli evrakın zilyetliğini elinde tutan alacaklı, borçlu tarafından borcun ödenmemesi ya da borca dair bir güvence gösterilememesi durumunda eşyayı ya da kıymetli evrakı alıkoyabilir. Bu noktada alacaklının elde ettiği hak bir alıkoyma hakkı olup, dürüstlük kuralları çerçevesinde alacaklının bu malı kullanma ya da semerelerinden faydalanma hakkı bulunmamaktadır. Alıkoyma hakkı alacaklıya bir def'i imkanı sağladığından, alacaklının bu def'iyi gerek borçluya gerekse üçüncü kişilere karşı ileri sürmesi mümkündür. Öte yandan dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da, hapis hakkının yalnızca borçlunun malları üzerinde kurulabileceğidir. Dolayısıyla alacaklıya borçlu tarafından zilyetliği bırakılmış bir mal ya da kıymetli evrak borçlunun kendisine ait değil ise bu şey üzerinde hapis hakkı kullanılamayacaktır. Zira kanunun ilgili maddesi açıkça borçlunun malları üzerinde hapis hakkı kullanılabileceğini düzenlemiştir.

B) Eşya ya da Kıymetli Evrakın Paraya Çevrilmesi

MK. 953. maddesi hapis hakkı, sahibi alacaklıya zilyedi bulunduğu mal veya kıymetli evrakı paraya çevirmek suretiyle alacağını karşılama imkanı da vermiştir. Bu halde alıkoyma hakkını kullanmak istemeyip elinde bulundurduğunu paraya çevirmek isteyen tarafın bu hakkını kullanabilmesi için borçlunun borcunu ifa etmemiş veya yeterli güvence gösterememiş olması gerekmektedir. Borçlu tarafından tatmin edilemeyen alacaklı borçluya bir bildirim yaparak zilyedi bulunduğu eşya ya da kıymetli evrakı paraya çevireceğini bildirmelidir. Bu hükmün amacı ise borçluyu ödemeye zorlamak, aksiyon almasını sağlamaktır. Bu şekilde satış yapılacağından haberdar olan borçlu alacaklıya borcunu ödeyerek ya da yeterli teminatı göstererek satışı engelleyebilir. Burada borçluya yapılacak bildirim borcun vadesinin geldiğine dair bir bildirim değil, yalnızca satış yapılacağına dair bir bildirimdir. Ancak taraflar aralarında kesin vade kararlaştırmadılarsa alacaklının Borçlar Kanunu uyarınca borçluyu temerrüde düşürmesi gerekir. Aksi halde hapis hakkı hiç doğmamış olacaktır.

Hapis Hakkının Kanuna Uygun Kullanılmaması Durumunda Alacaklının Cezai Sorumluluğu

Hapis hakkı ancak kanunun öngördüğü şartlar ve alacaklıya verdiği imkanlar dahilinde kullanılabilir. Dolayısıyla yukarıda belirtilen şartlar oluşmaksızın ve hapis hakkının alacaklıya verdiği imkanları aşacak şekilde bu hakkın kullanılması halinde alacaklının davranışı hukuka aykırı olacak ve Türk Ceza Kanunu ("TCK") anlamında "güveni kötüye kullanma suçu" nun oluştuğundan bahisle alacaklının cezai sorumluluğu söz konusu olacaktır. Zira TCK'nın 155. maddesi "Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkar eden kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır." şeklindeki hükmü ihtiva etmektedir. Dolayısıyla Kanun'a uygun olarak kullanılan hapis hakkı hukuka uygunluk sebebi oluşturacak, bunun dışında kullanılan hapis hakkı ise yukarıda belirtilen hüküm çerçevesinde suç oluşturacaktır.

SONUÇ

Hapis hakkı kavramı ticari hayatın akışının sağlanması ve aksaklıkların yaşanmaması adına alacaklı lehine önemli bir güvence mekanizmasıdır. Ancak yukarıda da detaylı olarak açıklandığı üzere hapis hakkı belirli şartlara bağlanmış ve kullanımına belirli sınırlar dahilinde müsaade edilmiştir. Dolayısıyla, hapis hakkının bunlara riayet edilmeksizin kullanılması düzenleme amacına zıt şekilde alacaklı aleyhine sonuçlar dahi doğurabilecektir.

Footnotes

1. Türk Medeni Kanunu Kapsamında Hapis Hakkı, Dr. Cem Dinar, Vedat kitapçılık, İstanbul 2016, s.46

2. Dinar, a.g.e., s.65

The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.